29 Eylül 2014 Pazartesi

Sorunsuz Hamilelik

Sağlıklı ve sorunsuz bir hamilelik süreci geçirmek tüm kadınların hayalidir. Bu hayal hamilelik öncesinde ve sırasında alınacak bazı basit önlemlerle çoğu zaman kolayca gerçekleştirilebilir.

Bir kadının beslenme durumu, genel sağlığı ve günlük rutin yaşantısı bebeğin dokuz ay boyunca gelişeceği ortamı olumlu ya da olumsuz şekilde etkileyebilir.

Zayıf, çaresiz ve korunmasız bir bebek dokuz aylık macerasında tamamı ile annesine bağlıdır. Anne adayının hamile kalmadan önce bu döneme iyi bir şekilde hazırlanması vücudunun hamilelik sürecine uyum sağlamasını kolaylaştırır.

Hiçbir zaman çok geç değildir. Hamile kalmaya karar verdiğinizde aşağıdaki adımları takip etmeniz bebeğiniz ve kendi sağlığınız açısından önemlidir.

Muayene Olun

1. Doktorunuzu ziyaret ederek bebek sahibi olmaya karar verdiğinizi belirtin. Düzenli gittiğiniz bir jinekoloğunuz yoksa mutlaka kendinize uygun bir jinekolog bulun. Ufak ya da büyük, bazı sağlık sorunlarının hamile kalmadan önce giderilmesi hem sizin hem de bebeğinizin sağlığı açısından önemli olabilir. Bazı yüksek riskli durumlarda ya da aile öyküsü varlığında genetik danışmanlık ya da inceleme gerekli olabilir.

2. Jinekolojik muayeneyi ihmal etmeyin. Cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve PAP smear da dahil olmak üzere komple bir muayene o zamana kadar fark etmediğiniz bazı sorunların ortaya çıkmasını sağlayabilir.

3. Düzenli ya da belirli aralıklarla kullandığınız ilaçlar varsa bunları doktorunuzla mutlaka görüşün. Bazı ilaçların erken hamilelikte kullanılamayacağını unutmayın. Hamile kalmaya karar verdiğinizde soğuk algınlığı ilaçları, ağrı kesiciler gibi bazı ilaçları kullanırken mutlaka doktorunuza problem yaratıp yaratmayacağını sorun.

4. Aşılarınızın eksiksiz olduğundan emin olun. Bazı çocukluk çağı hastalıklarını geçirmemiş olabilirsiniz. Bunlara karşı aşılanmanız önemli olabilir.

5. Düzenli kontrollerinizi ihmal etmeyin. Hamile kaldıktan sonra doktorunuz belirli aralıklarla sizi muayene edip bebeğinizin sağlığını ve gelişimini kontrol edecektir. Bu kontrollerde doktorunuz bazı testler yapacaktır. Bu testler sağlıklı bir hamilelik ve bebek için çok önemlidir. Aklınıza takılan her soruyu doktorunuza yöneltin. Doktorunuzun bir görevi de hamilelik süresince size önderlik etmek, yönlendirmek ve eğitmektir.

6. Diş hekiminizi ziyaret edin. Dolgu, çekim gibi diş tedavilerinizi hamile kalmadan önce yaptırmanız uygun bir davranış olacaktır. Hamilelik diş sağlığınızı olumsuz yönde etkileyebilir. 

28 Eylül 2014 Pazar

Rihanna e Kardashian görselleri de sızdı

Kim Kardashian, Rihanna ve Avril Lavinge'in de çıplak fotoğrafları sızdı!

Ağustos ayında başlayan ve birçok ünlü yıldızı etkileyen hack'lenme olayı şimdi de Kim Kardashian, Rihanna, Avril Lavinge ve oyuncu Kaley Cuoco'yu (The Big Bang Theory - Penny) vurdu. Apple'ın iCloud sisteminden sızan fotoğraflar internet üzerinde hızlı bir şekilde yayıldı.

Geçtiğimiz ay Jennifer Lawrance, Kate Upton ve Selana Gomez gibi ünlü isimlerin fotoğraflarının internete sızdırılmasıyla gündeme gelen Apple’ın iCloud hizmetinin son mağdurları da Rihanna, Avril Lavinge, Kim Kardashian ve Kaley Cuoco oldu.

Ünlü isimlerin çıplak fotoğrafları ve seks videolarının internet ortamına düşmesinin ardından FBI soruşturmalara başlamıştı.

İlk edinilen bilgilerde hacker’ların iPhone kullanan ünlü isimlerin iCloud hesap şifrelerini ele geçirerek, onların fotoğraflarını ele geçirmiş ve bunları sosyal ağlarda ve forumlarda yayınladılar. Apple ilk olarak bu açığın kapatıldığını açıklamış ve sonrasında da bu sorunun iCloud’dan kaynaklanmadığını duyurmuştu.

Bu gelişmelerin ardından hacker’lar yine ünlü isimlerin çıplak fotoğraflarını ele geçirerek onları sosyal ağlarda paylaşmaya başladılar. Ünlü isimlerin bu fotoğraflarını internete sızmasının ve sosyal ağlar üzerinden hızla yayılmasına nasıl bir önlem alınacağı merakla bekleniyor.

Cloud sistemleri yani Türkçe ismiyle bulut saklama sistemlerinden kaynaklanan bu açıklar da bir yandan bu sistemleri kullanan kişilerin güvenlik konusunda tedirgin etti. Bilgilerin güvenli bir şekilde saklanıp saklanamaması nedeniyle, kullanıcıların bulut sistemlere olan bakışı da değişmeye başladı.

Bir yandan ünlülerin özel hayatını açığa çıkarttığı ve bir yandan da oldukça güvenli olduğu söylenen bu bulut sistemlerin böyle bir açığının bulunmasının, bu teknolojiyi nasıl etkileyeceği de merak ediliyor.

26 Eylül 2014 Cuma

Ak Saray'da sağır oda olacak

'Ak Saray' olarak anılan yeni Cumhurbaşkanlığı yerleşkesi 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nda açılacak. 300 bin metrekarelik yerleşkeden görüntüler yayınlandı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ’ın, Başbakanlık döneminde verdiği talimatla yapımına başlanan ardından Cumhurbaşkanlığı olarak kullanılacağını açıkladığı yerleşke açılmak için gün sayıyor. Hürriyet Gazetesi’nin haberine göre, 300 bin metrekarelik yerleşke 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda açılacak.

OVAL ODADA PRİZ OLMAYACAK

Ak Saray olarak anılan binada ABD’deki Beyaz Saray’ı Beyaz Saray’daki Oval Ofis benzeri bir oda da düzenlendi.

Bu oda dinlemelere karşı son teknoloji kullanılarak ‘sağır oda’ olarak tasarlandı.

Odada hiçbir priz bulunmazken, burada konuşulanları dinlemek, böcek yerleştirmek imkansız hale getirildi.

BOTANİK PARKI VE DEV KONGRE MERKEZİ

Kanal D Ana Haber’de Serdar Cebe’nin Mimar Şefik Birkiye ile yaptığı röportaj yayınlandı. Bina, 50 futbol sahası büyüklüğüne denk gelen 300 bin metrekare.

Yerleşkede idari binadan, Cumhurbaşkanı’nın kabullerini yapacağı binaya, misafirlerin ağırlanacağı ayrı komplekslere, kış bahçelerine, botanik parklarına, dev kongre merkezine kadar bölümler bulunuyor.

Erdoğan’ın çalışma odasının duvarında dev Atatürk posteri yer alacak.

25 Eylül 2014 Perşembe

son kurban Rihanna

Çıplak fotoğraf skaldalının son kurbanı Rihanna

100 ünlü ismin iCloud hesaplarının hack'lenmesi sonucu ele geçirildiği varsayılan fotoğraflar, internete sızdırılmaya devam ediyor. Dün Rihanna'nın iki çıplak fotoğrafı Reddit ve 4Chan sitelerinde yayımlandı.

İddialara göre Rihanna’nın iki çıplak resmi , skandalın ikinci dalgasında internete düştü ama daha resmin doğruluğu belli değil. Rihanna adına henüz hiçbir açıklama yapılmadı. Birkaç hafta önce 4Chan sitesinin forumunda 100 ünlünün çıplak resimlerinin yayımlanacağı paylaşılmıştı. Jennifer Lawrence, Kim Kardahhian, Cara Delevinge, Kirsten Duns, Ariana Grande, Victoria Justice ve Kate Upton’nın bulunduğu listede Rihanna’nın da adı vardı.

Fotoğraf skandalına 20 Eylül’de yeni ünlüler eklendi. Kim Kardashian, Jennifer Lawrence, Emily Ratajkowski, Wanessa Hudgens, Aubrey Plaza, Mary-Kate Olsen, Gabrielle Union, Hope Solo, Hayden Panettiere ve Leelee Sobieski skandalın son kurbanları oldu. Kim Kardashian’ın temsilcisi yorum yapmayı reddetti.

Gabrielle Union’un kocası ünlü basketbolcu Dwayne Wade, fotoğrafların sızması hakkında açıklamada bulundu. Wade, fotoğraf hırsızlarını “Başkalarının acı çekmesinde kâr eden insanlar” olarak tanımladı. Wade ve Gabrielle yaptıkları açıklamada “Bizim aramızda paylaştığımız ve sonradan sildiğimiz özel resimlerimiz bazı açgözlüler tarafından sızdırıldı. Bu olay bana özellikle kadınların yüz yıllardır mağdur olduklarını hatırlattı. Kadınların bedenlerinin gücü onlardan alınıyor. Kadınlar ve çocuklara yapılan bu vahşet günümüzde hâla devam ediyor. Resimleri sızdırılan diğer kurbanlara sevgimizi, desteğimizi ve dualarımızı gönderiyoruz. Biz yanlış bir şey yapmadık” ifadesini kullandı.

Apple’ın iCloud uygulamasından sızdığı varsayılan fotoğrafların hırsızları FBI ve Apple tarafından hâla aranıyor. Jennifer Lawrence’ın temsilcisi “Bu olay özel yaşama karşı rezil bir ihlâldir. Jennifer Lawrence’ın fotoğraflarını çalan ve paylaşan herkese karşı dava açılıcaktır” dedi.

Fotoğrafları çalan kişi anonim olarak 4Chan sitesinden bir mesaj yayımladı. Mesajda, fotoğrafları çalma karşılığı almayı beklediği parayı alamadığı konusunda şikayette bulundu!

23 Eylül 2014 Salı

Havalimanları artık kendini finanse edebilmelidir

TAV Havalimanları İcra Kurulu Başkanı, havalimanlarının havacılık gelirlerinin düşmeye devam edeceğini belirterek, "İşletmeler gelecekte kendilerini finanse etmenin yollarını bulmak zorunda" dedi

TAV Havalimanları, bu yıl 20. kez düzenlenen Routes Dünya Güzergah Geliştirme Fuarı'na, Aéroports de Paris (ADP) ile birlikte katıldı.

TAV'dan yapılan açıklamaya göre, ABD'nin Chicago kentinde düzenlenen fuarda, TAV Havalimanları'nın 7 ülkede işlettiği 14 havalimanının yanı sıra ADP ile toplam 38 havalimanı da temsil ediliyor. TAV Havalimanları İcra Kurulu Başkanı, fuarın ilk gününde düzenlenen "Airports Under Pressure" başlıklı panelde konuşmacı olarak yer aldı.

Şener, geleneksel iş modellerinin havalimanı işletmeleri üzerinde giderek artan bir baskıya yol açması nedeniyle havalimanlarının gelecekte kendilerini finanse etmenin yollarını bulmak zorunda olduklarını ifade etti. Büyük havalimanları söz konusu olduğunda finansal sıkıntı çeken hükümetler ve yatırımcılar için "kamu-özel sektör işbirliği" modelinin avantajlı hale geldiğini belirten Şener, küçük havalimanları için ise devlet desteği ve garantisinin gerekli olduğunu vurguladı.

Başkan, ayrıca havalimanlarının finansmanında ticari gelirler ve hava trafiğinin belirleyici unsurları oluşturduğuna ifade ederek, havayollarının, kendi aralarındaki rekabet arttıkça operasyon masraflarını havalimanlarına yansıttığını kaydetti. Artan hava trafiğinin de havalimanlarında altyapı genişlemesini gerektirdiğini vurgulayan Şener, tüm bu rekabetçi taleplerin dengelenmesinin ancak toplam gelirlerin kimi zaman yüzde 70'ine ulaşan havacılık dışı gelirlerin artırılması ile mümkün olabileceğine işaret etti. Şener, yiyecek-içecek ve perakende gibi güçlü havacılık dışı gelirlerin, havalimanları en başından planlanırken hesaba katılması gerektiğini vurguladı. 

Havalimanlarının havacılık gelirlerinin düşmeye devam edeceğini belirten Şener, ancak operasyonlarını destekleyecek düzeyde hava trafiğine sahip ve başarılı ticari faaliyetlerde bulunan havalimanlarının ayakta kalacağının altını çizdi.

20 Eylül 2014 Cumartesi

Stockholm taksileri verileri turistlerin hizmetinde kullanıyor

Tatil için yurtdışına çıkmayı düşünüyorsunuz. Gezilip görülecek yerler listeniz elbette hazır. Ama daha önce gitmediğiniz bu şehrin az bilinen gizli güzellikleri de mevcut. Eğer gitmeyi düşündüğünüz şehir Stockholm ise şanslısınız. Büyük veri sizin hizmetinizde...

Havalimanında uçaktan indikten sonra aldığınız "Stockholm'e hoş geldiniz" mesajı teknolojik açıdan büyük bir yenilik olmayabilir. Hatta cep telefonunuza yükleyeceğiniz standart harita uygulamaları da. Fakat yüklediğiniz Stockholm'e özgü Taxi Trails uygulamasıysa parlak bir yenilikle tanışmışsınız demektir.

Stockholm taksilerinin geçmişi aslında oldukça uzun. Taxi Stockholm şirketinin kuruluş tarihi resmi kayıtlara göre 1899'a dayanıyor. Yani aslında otomobillerin bile fazla olmadığı bir zamana. O tarihten bu yana faaliyetini sürdüren Taxi Stockholm'e bağlı taksiler bugün yılda 8 milyon kadar yolculuk gerçekleştiriyor. 1600 taksi, 6 bin şoförle ulaşım hizmeti veriyor. Bu servisleri, bildiğimiz anlamda durak taksisi olarak düşünmemek gerek. Şirket, istenilen noktalar arasında transfer hizmeti de sağlıyor. Ancak bu 100 yıldan uzun bir zamanı kapsayan çalışma döneminde elde edilen verilerin değerli hale gelip yeni hizmetlere kapı açması ise Taxi Trails uygulamasıyla oluyor.

Taxi Trails, bugün İstanbul dahil pek çok şehirde bulabileceğiniz, "en yakındaki anlaşmalı taksiyi çağır" uygulamasına göre çok daha yetenekli. Bu yeteneğin ardında yatansa Taxi Stockholm'ün 115 yıllık tecrübesi ve şehrin her noktası hakkında sahip olduğu bilgi. Bu bilgi, turistleri gerçekten kendi zevklerine uygun noktalara ulaştırmakta kullanılıyor.

Bahsettiğimiz türde bir bilgi şehirde taksiyle ulaşılmış her kafe, restoran, otel, park, konser salonu gibi çok sayıda noktayı içeriyor. Bunlar zaten standart harita uygulamalarında ya da turizm bürosundan aldığımız haritalarda bile var diyebilirsiniz. Taxi Trail'in farkı işte tam da burada ortaya çıkıyor. Uygulama ve onunla aynı veriyi kullanan internet sitesi, size taksilerin en yoğun uğradıkları yerleri harita üzerinde gösterebiliyor. Yani, Taxi Stockholm'e bağlı olan 1600 taksinin şehirde uğradığı her nokta, uygulamanın web sitesinde görüntülenebiliyor. Görüntüleme, yolculuk sayısına göre renklendiriliyor. Beyaz bölgeler günlük 7 ila 17 yolculuğun yapıldığı bölgeleri simgelerken, sarı bölgeler 17 - 108, turuncu bölgeler ise 108 - 197 arası yolculukları ifade ediyor.

Taxi Trail'in büyük veriden faydalandığı iki önemli nokta var. Birincisi; üstte bahsettiğimiz renk yoğunluğunu gösteren haritanın güncel olması. GPS ile sürekli takip edilen taksilerin ulaştığı lokasyonlar haritanın değişimine katkı sağlıyor. Bu analiz, arka planda çalışan özel bir Büyük Veri yazılımı tarafından sağlanıyor. İkinci önemli nokta ise aynı harita üzerinde şehir hakkında bilgi toplayabilmeniz. Yolcular, gerek bilgisayarlarından gerekse akıllı telefon ya da tabletlerinden haritada istedikleri bölgeyi yaklaştırarak, restoran, otel, müze gibi farklı ikonlarla temsil edilen yerler hakkında bilgi alabiliyor. Bu sayede gidecekleri yer hakkında bilgi sahibi olurken, Google Streetview desteği sayesinde o sokağın, caddenin görüntüsünü de henüz varmadan izleyebiliyor.

Arka planda çalışan Büyük Veri analiz yazılımı sayesinde haritadaki yoğunluk bilgileri üzerinde haftalık, günlük ya da hafta içi/hafta sonu ayrımı yapılabiliyor, isterseniz bu ayrımı hafta içi gece, hafta sonu gündüz gibi alt kırılımlarla da ayrıştırabiliyorsunuz. Bu sayede, daha evinizden çıkmadan haftasonları şehrin o bölgesinin ne kadar yoğun olduğu hakkında bilgi sahibi olabiliyorsunuz.

Bu parlak fikrin dünyanın diğer şehirlerine de hızla yayılması kimseyi şaşırtmayacak. Unutulmaması gereken, güncel veri tedariğinin nasıl yapılacağı ve arka planda çalışan veri analiz çözümünün ne kadar hızlı olduğu... 

Linkedin de aşk hikayeleri

LinkedIn'in bilinmeyen özelliği: Çöpçatanlık

LinkedIn'in iş dünyasının en popüler sosyal ağı olduğu iddiasını üye sayıları ve ortaya çıkan iş anlamında kanıtlamak mümkün. Ancak karşımıza çıkan örnekler, sonucun her zaman iş odaklı olmadığını, sitede tanışıp evlenen çok sayıda profesyonel olduğunu da gösteriyor.

Sosyal ağlar çeşit çeşit. Örneğin üye sayısıyla dünyanın en kalabalık ilk 5 ülkesinden biri haline gelen Facebook aslında ilkokul arkadaşlarınızı bulmak için kurulmuştu. Bugün geldiği nokta malum. Pek çoğumuzun siteye girmediği, en azından cep telefonumuzdan takip etmediği gün neredeyse kalmadı. Twitter'ın dünyanın en popüler ağı olmasını ise başta kurucuları dahil kimse beklemiyordu. Yalnızca başka insanları takip etmek üzerine kurgulanan Twitter bugün bu işlevini sürdürmekle kalmadı, dünyada gündem oluşturma konusunda ve haber takip etmede de ilk tercihlerden biri olmayı başardı.

LinkedIn'e bakalım. 2003'te, yani Facebook ve Twitter'dan daha önce kurulan şirket, bugün 5 binden fazla çalışana sahip. İş dünyasında ilerlemek isteyenlerin ilk üye olduğu yerlerden biri olmayı başardı. 2012 ve sonrasında satın aldığı SlideShare, Pulse ve Bright.com'la odaklandığı noktada, yani iş dünyasındaki profesyonelleri buluşturmada bir hayli yol aldı. 200 ülkeden üyeye sahip ve dünya genelindeki üye sayısı 300 milyonu geçmiş durumda. 2014'ün ikinci çeyreğinde elde ettiği 534 milyon dolarlık gelir, bir önceki yılın aynı dönemindeki 364 milyon doların yüzde 47 arttığı anlamına geliyor. Bu gelirin 105 milyon dolarının ücretli üyelik kaynaklı olması ise, doğru bir yöntem izlediklerinin kanıtı.

Ancak LinkedIn'ine ait tüm bu profesyonel hayattan izlerin farklı bir yansıması da var. 300 milyon üye, aynı zamanda iş dünyasının henüz tanışılmamış kesimine dolaylı da olsa erişebilmeyi beraberinde getiriyor. Örneğin benim bağlantılı olduğum yaklaşık 500 kişi, 9 milyondan fazla profesyonele ulaşmamın yolu anlamına geliyor. Elbette her mesaj bu kadar kişiye ulaşacak diyemeyiz, ancak ulaşılabilecek kişi sayısı biraz da verdiğiniz mesajın ne kadar doğru ve kapsamlı olduğuyla alakalı.

Financial Times'da Emma Jacobs imzasıyla hazırlanan bir makale, LinkedIn'in aslında hedeflemediği alanlarda da başarıya ulaşabileceğini gösteriyor. Yazısında, LinkedIn'de tanışıp bir süre sonra evlenme kararı alan çiftlerden örnekler veren Jacobs, bu çiftlerin nasıl tanıştığından da bahsetmiş. Örneğin daha önce hiç tanışmamış, ortak tanıdığı da bulunmayan, ancak benzer işler yapan Kristin ve Adam çifti. Her ikisi de pazarlama uzmanı olarak çalışan bu iki isim, Kristin'in Arizona'dan Kaliforniya'ya taşınması ve bu bölgedeki benzer iş yapan isimleri araştırmasıyla buluşuyor. Tek yaptıkları, kendileriyle aynı bölgede benzer alanlarda/sektörlerde çalışan isimleri araştırmak. Kristin'in 7 ay sonra Kaliforniya'daki işini bulması sonrası başlayan ilişki, Adam'ın evlilik teklifiyle sonuçlanıyor.

Jacobs, yazısında farklı örneklere de yer vermiş. Bilgileri arasına okullarını da kaydedip 35 yıl sonra birbirlerini yeniden bulan Sherry ve Joe gibi. Okul arkadaşlarını bulma amacıyla kurulmuş Facebook'ta değil, LinkedIn'de yeniden buluşan çift farklı şehirlerde yaşama durumunu da Sherry'nin taşınmasıyla çözmüş. Sonuç; tıpkı Kristin ve Adam örneğinde olduğu gibi evlilik.

LinkedIn bu durumdan şikayetçi değil. Özel bir çöpçatanlık amacı olmamasına rağmen bu tür örneklerdeki çiftleri tebrik etmekten de geri kalmıyor. Kendisi her ne kadar doğrudan destek olmasa da LinkedUp gibi uygulamaların varlığına da hayır demiyor.

LinkedUp, profesyoneller için bir mobil çöpçatanlık uygulaması. Telefonunuza indirdikten sonra LinkedIn hesabınızla giriş yapabiliyorsunuz. Uygulama, bilgilerinizi buradaki hesabınızdan çekerken, daha fazla detay için LinkedIn profilinizdekilerin haricinde ek bilgi girmenizi de sağlıyor. Çalıştığınız sektör, yaş, cinsiyet, lokasyon gibi bilgilerin karşı tarafta görünüp görünmediği izinlerini siz veriyorsunuz. Eşleşme için de cinsiyet, yaş aralığı, sizin lokasyonunuza olan uzaklığı gibi kriterleri belirliyorsunuz. Kalanını LinkedUp sizin için yapıyor ve belirlediğiniz kriterlere göre iş dünyasından isimleri telefonunuza getiriyor.

LinkedUp hakkında çıkan yorumların çoğu, benzer bir metodu Facebook üyeliğiyle yapan Tinder'e benzediği yönünde. Farkı, profil olarak Facebook yerine LinkedIn üyeliğinizi baz alması. Karşı tarafın sizin bağlantılı olduğunuz isimler arasında olup olmamasının ise bir önemi yok. Uygulama yalnızca iOS kullanıcıları tarafından kullanılabiliyor.

Sonuç olarak LinkedIn, iş dünyasının profesyonellerini farklı bir amaç için buluşturma konusunda da işe yarar gibi görünüyor. Günümüzün toplantıdan toplantıya koşan ve vaktinin çoğunu yollarda geçiren çalışanlarını düşündüğümüzde, yalnızca yeni iş bağlantıları değil, çöpçatanlık noktasında da faydalı olma ihtimali yüksek.

19 Eylül 2014 Cuma

Dar Alanda Teknolojik paslaşmalar

Teknolojiyi herkes biliyor, herkes kullanıyor da, ne kadar yönetebiliyor?

Teknoloji Yönetimi sadece bir işletmecilik yada kalkınma ekonomisi terimi değil ki artık, hayatımızın, evimizin baş köşesinde.

Ve işte bu yüzden, teknoloji kullanımından ibaret olmayan teknoloji yönetimi, bireysel olarak da edinilmesi gereken temel yetkinliklerden biri.

Cep telefonlarınızı, televizyonlarınızı, bilgisayarlarınızı düşünün.

Kaç yılda bir, ve NEDEN? yeniliyoruz bu cihazlarımızı.

Yenilemeye nasıl karar veriyoruz?

Hangi cihazı, daha doğrusu aldığımız cihazın içindeki yeni yazılım ve donanım teknolojilerinin bize, ihtiyacımıza uygun olduğuna nasıl karar veriyoruz?

Ve nasıl adapte oluyoruz, yeni cihazlarımızla gelen yeni teknolojilere?

Nasıl öğreniyoruz?

Öğrenebiliyor muyuz gerçekten?

Bir önceki cihazlarımızdaki teknolojiyi sonuna kadar kullanıyor ve gerçekten tüketiyor muyuz? Cihazlar bize “haydi Abbas, vakit tamam” mı diyor, yoksa biz, belli bir zaman döngüsünde kendi kendimize mi karar veriyoruz vaktin tamam olduğuna? Ya da birileri mi fısıldıyor kulağımıza “O artık gitmeli” diye. Yada “O gitmese de, yenisi gelsin, bana ne?” diye hezeyanlara mı kapılıyoruz? Hangi rüzgarlara kapılıyor, hangi rüzgarları göğüslüyoruz?

Peki yeni cihazlarımızı edindiğimizde, eskilerini ne yapıyoruz? Ülkedeki tersine lojistik, geri dönüşüm sistemlerini biliyor muyuz? Ülkede hele de elektronikte, geri dönüşüm var mı? Peki bunu sağlayacak lojistik zinciri var mı? Var da biz mi bilmiyoruz? Hakikaten, niye bilmiyoruz, niye sormuyoruz?

Evimizde eski elektronikleri sığdıracak yer bulamamaktan bu kadar muzdaripken, yakında elektronik çöpü evlerde yaşama riski altındayken neden merak etmiyoruz? Merak edenler varsa, bununla yetiniyor mu? Neden merakla yetinmeyip talep de etmiyoruz?

Ya da birden “sadaka verme sevdasına düşen mecburi iyilik sever mi oluyoruz? “İhtiyacı olan birileri varsa, bizim eski TV, PC, telefonu verelim” ne kadar çözüm oluyor? Oluyor mu gerçekten?

İhtiyaç sahibinin tanımını ekonomik olarak mı, teknolojik olarak mı yorumluyoruz? Linux vb.tuhaf (!) işletim sistemlerini, kullanıla kullanıla grileşmiş eski (!) teknolojili PC’lere kurup, o enkaz gibi görünen donanımlarda, bizim pırıl pırıl dizüstülerimizde çalıştığımızdan daha hızlı çalışabilen birilerinin olduğunun farkında mıyız?

Araba seçerken ikinci el değerini elüstünde tutarken, bilgi teknolojisi donanımlarında aklımıza bile neden gelmiyor ikinci el? İkinci eli olmaz mı ki gerçekten?

Hadi eski elektroniği evden yada elden çıkardık, bunlar bir yerlerde üstüste çöp dağları oluşturuyorsa ya? Wall E’nin gerçek olmasından korkmuyor muyuz hiç? Yoksa korkularımız hala “2001: Uzay Macerası”nın Hal 9000 adındaki şizofren bilgisayarıyla mı sınırlı?

Yazılımın geri dönüşümü kolay malum, silersin olur biter. Peki yazılıma yaptığımız harcamayı kişisel gelir gider tablosundan o kadar kolay silebiliyor muyuz?

Teknolojiyi yönetmeyi, temel olarak, ihtiyaç belirleme, seçme, edinme, öğrenme, yararlanma, geliştirme, koruma diye başlıklara ayırırken teoriler, biz bunların hangisinde en çok zaman ve para harcıyor, hangisinde tatmin oluyor ve hakkını veriyoruz?

Bilinen şu ki, teknoloji harcamaları hane halkı harcamalarında giderek daha yüksek yüzdeler tutuyor. Teknolojinin hayatı şekillendirdiğine her an şahit olduğumuz bir dönemde, mağara duvarlarına dönmeye niyetimiz tabi ki yok. Ama yavaşlayan bilgisayarınızı değiştirmeye “gerçekten ihtiyacımız var mı?” diye sormadan teknomarketlerin yoluna düşüyor, yada düşürülüyorsak, teknoloji yönetimi ve bunun hemen yanıbaşında da “teknolojik yenilik yönetimi” gibi kavramlara konferans salonlarında, toplantı odalarında ve binlerce sayfada yer vermemiz, ne kadar işe yarıyor? Terzi kendi söküğünü genel de dikemiyor evet, ama terzi kendi diktiğini “sıkıldığından” söküyor mu?

“Teknoloji ödemeleri dengesi” ekonomi sayfalarında yer bulamıyor. “Yüksek teknolojili ürünler” ithalat ve ihracatına ise hiç bakasımız yok.  Biz yükselen pazarlar, bilgi teknolojisi satınalmak söz konusu olduğunda, başımızı göğe vardıracak kadar yükseliyoruz. Adı üstünde “Pazar”ız. Ama üzerinde yükseldiğimiz dalga, bizim sahillere pek vurmuyor.

Adettendir, sonuçta diyelim;

Biz teknolojiyi, kurumsalı geçtik, bireysel olarak bile yönetemeyince... hayır, sanıldığı gibi, teknoloji bizi yönetmiyor. Çünkü teknoloji, itaat isteyen, güç meraklısı bir tiran değil. Olamaz da, çünkü bir kere canlı bile değil, farkında mıyız?

Teknolojiyi üretenler, geliştirenler bile değil direksiyonda çoğu zaman.

Teknolojiyi pazarlayanlar yönetiyor çoğunlukla bizi belki.

“Tüketme” psikolojisine girmek bu yazının iddiası değil o ayrı.

Nereden başlamalı peki? Çalıştığımız kurumlar için yaptığımız satın alma sözleşmelerindeki hassasiyetleri kişisel hayatımıza taşımak çok mu iddialı olur? “Satın aldığım bu cihazı değiştirmek istediğimde ne olacak? Bu harcamayı hiç yapmamışım gibi mi davranacaksınız? Geri alıp çöp olmasına engel olacak mısınız? Çöp olursa yeryüzüne ne zarar verecek?” gibi sorular sormayı önermek için çok erken belki.

Ama ünlü yaşlı kızılderilinin dediği gibi,

Akıllı telefonları, tabletleri, LED TV’leri yiyemeyeceğimizi anladığımızda çok geç olmaması dileğiyle .... 

Minecraft 2.5 milyar dolara Microsoft’un

Ünlü Minecraft oyununun üreticisi İsveçli Mojang, 2.5 milyar dolara Microsoft’un oldu. Minecraft’in yaratıcısı Markus Persson ise ‘aldığı kararın parayla değil, akıl sağlığıyla ilgili olduğunu’ belirtti.

Özellikle 8-12 yaş arasında gençler tarafından sevilen ve oynanan Minecraft oyunu Microsoft tarafından satın alındı. İsveçli Mojang tarafından üretilen oyun bugüne kadar 54 milyon adet sattı.

Firmanın 3 kurucusu yapılan anlaşma gereği şirketten ayrılacaklarını açıkladı. 2009 yılında kurulan Mojang’ta yaklaşık 40 kişi çalışıyordu. PC sürümü bulunan oyunun aynı zamanda iOS ve Android platformlarında uygulamaları da var. Kısa süre önce Xbox ve PlayStation sürümü de piyasaya sürülen oyun gençler arasında çok popüler.

Microsoft’un resmi bloğunda duyurulan satın alma ile ilgili olarak firmanın CEO’su Satya Nadella açıklamalarda bulundu. Nadella bu satın almayı sadece bir birleşme olarak görmediğini belirtti ve Minecraft’ın açık bir platform olduğu konusuna vurgu yaptı. Minecraft’in yaratıcısı Markus Persson ise ‘aldığı kararın parayla değil, akıl sağlığıyla ilgili olduğunu’ belirtti.

Eleştirisel kimliğiyle öne çıkan bir programcı olan Persson, geçmişte Microsoft’u Windows 8 nedeniyle eleştirmişti. Persson, yazılım devini ‘PC’yi açık bir platform haline getirerek mahvetmeye çalışmakla’ suçlamıştı. Persson, Mart 2014’te, Minecraft’in görsel gerçeklik versiyonunu geliştirmek isteyen Oculus VR ile projeyi de iptal etmişti. İsveçli programcı, iptal kararını Oculus VR ile Facebook arasındaki işbirliğini göstermişti.

Persson, kendine ait blogda Minecraft takipçilerine bir mektup yazarak aldığı kararın sebebini açıkladı. Mektupta yer alan bazı ifadeler şu şekilde:

Kendimi gerçek bir oyun geliştiricisi olarak görmüyorum. Oyun yapıyorum çünkü bu hem eğlenceli hem de oyunları ve program yazmayı seviyorum. Ancak oyunları yaparken onların hit olmalarını veya dünyayı değiştirmelerini beklemiyorum. Minecraft gerçekten büyük bir hit oldu ve insanlar oyunları değiştirdiğini söylediler. Ancak amacım her ikisi de değildi. Bu kesinlikle gurur verici ve kamuda göz önünde olmak bir nevi ilginç geliyor. Birkaç hafta önce evde hasta bir şekilde otururken internette EULA (son kullanıcı lisans anlaşması) sebebiyle bana karşı bir nefret patlaması olduğunu gördüm. Kafam karıştı ve anlamadım. Ardından YouTube’da Phil Fish (video tasarımcısı) videosunu izledim ve destekçilerimle aramda olduğunu düşündüğüm bağın var olmadığını gördüm. Bir sembol oldum ancak bunu istemiyorum. Kamudaki imajımın biraz bozulduğunu gördükten sonra Monjang’dan ayrılmaya ve Ludum Dare ile küçük internet deneylerine dönmeye karar verdim. Eğer takip edildiğini gördüğüm bir şey üretirsem, muhtemelen anında iptal edeceğim. Hepinizi seviyorum. Minecraft’i bugün olduğu şey haline getirdiğiniz için teşekkür ederim. Ancak çok fazlasınız ve bu kadar büyük bir şeyden sorumlu olamam. Diğer yandan, Minecraft artık Microsoft’a ait. Daha büyük bir bakış açısından, o uzun bir zaman size ait oldu ve bu hiçbir zaman değişmeyecek. Bu para hakkında değil, benim akıl sağlığımla ilgili.

Türkiye'ye yatırım yapmak isteyenler Nota bakmayacak kadar bilinçller

Babacan: "Yatırım yapılabilir" notu olmadan da Türkiye'ye yatırımcılar geliyordu

Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan bugün katıldığı İstanbul Finans Zirvesi'nde bir konuşma yaparak ekonomiye yönelik gelişmelere dair açıklamalarda bulunurken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kredi derecelendirme kuruluşları ile ilgili sözlerini de yorumladı.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının 2008-09 krizinden bu yana bir güvenilirlik kaybına uğradığını söyleyen Babacan, bu kuruluşların o dönemde iyi not verdiği bazı ülkelerin birer birer krize yenik düştüğünü hatırlattı.

Zirvedeki konuşmasının ardından BloombergHT'nin sorularını yanıtlayan Babacan, "Yatırımcılar da eskisi kadar bu kuruluşların verdikleri nota itibar etmiyor" dedi ve "Ancak bazı konularda yatırımcılar kendi iç işleyişleri gereği kredi notunu göz önüne alarak karar veriyorlar. Bunu da dikkate almak lazım" ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan dün Katar ziyareti dönüşünde uçakta gazetecilere yaptığı açıklamada Türkiye ekonomisinin önünde bir risk olmadığını ve derecelendirme kuruluşlarının siyasi açıklamalar yaptığını belirtmişti. "S&P ile ilişkilerimizi kestik" diyen Erdoğan, "Gerekirse Başbakan'a söylerim Fitch ve Moody's ile de ilişkileri keseriz" ifadelerini kullandı.

Babacan da kredi derecelendirme kuruluşları hakkında bugün "Bizim için önemli olan bu kuruluşların Türkiye'yi daha yakından ve objektif bir şekilde izlemeleri ve siyasetin ve ekonominin nabzını burada yerinden tutabilmeleri" dedi.

Türkiye'nin yatırım yapılabilir notunun daha yeni bir gelişme olduğunu da belirten Babacan, "O olmadan önce de yatırımcılar geliyordu. O yatırımcılar 'Türkiye'nin notu yok o yüzden ben gelmem' demiyordu ama kuşkusuz Türkiye'nin notunun artırılması kazanç sağlar. Bunu da dikkate almak lazım" ifadelerini kullandı.

"BDDK gerektiği adımı gözünü kırpmadan atar"

Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Babacan son dönemlerde gündemde olan bankacılık konularına da değindi.

Babacan, "2008-09 krizi öncesinde sermaye yeterlilik rasyosunu kanuni olarak yüzde 8 diye belirlemiştik, fiilen yüzde 12 olarak uyguladık" diyerek, atılan bu adımların sonucu olarak sektörde oluşturulan sermaye yeterlilik rasyosunun "dünya standartlarında çok kuvvetli bir bünyeyi" işaret ettiğini belirtti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yine dün uçakta gazetecilere verdiği ifadelerde BDDK'yı Bank Asya konusunda göreve çağırarak hareket etmemesi durumunda "sorumlu olacağını" söylemişti. Erdoğan "BDDK kararını vermeli yoksa sorumlu olur. Taşıma suyla değirmen dönmez" ifadelerini kullanmıştı.

Babacan ise "Hangi adımın atılıp atılmayacağı BDDK'nın bağımsızca vereceği bir karardır" dedi.

"Banka bazında takip ve denetleme görevi BDDK'nın. Merkez Bankası'nın da görevleri var ama burada temel oyuncu BDDK'dır. Bankacılık kanunundaki maddeler çok açıktır, banka banka ne gerekiyorsa yapacaktır" diyen Babacan, Türkiye'nin bütün dünya tarafından tescil edilmiş sağlam bir bankacılık sektörü olduğunu sözlerine ekledi.

"Büyüme yüzde 3-4 aralığında gelir"

Ekonomik büyüme konusunda da yorumlarda bulunan Babacan, "İlk çeyrek herkesin tahminin iyi çıkmıştı, ikinci çeyrek ise daha düşük. İlk yarıya baktığımızda iç karartıcı bir tablo değil. Yılın tamamıyla ilgili beklentilerimiz olumlu. Dolayısıyla yüzde 3-4 aralığı oldukça emniyetli bir aralık olarak görünmekte. Tabii son tahminimizi resmen duyurmuş olacağız" dedi.

Babacan ekonominin neden yüzde 4 veya üzerinde büyümediği konusunda ise öncelikle ihracatta yaşanan beklentilerden düşük performansı gösterdi. Babacan, "Irak 2. büyük pazarımızdı fakat güvenlikle ilgili sıkıntılar ihracatın aksamasına neden oldu" derken, Avrupa'da yaşanan ekonomik yavaşlamanın da Türkiye'deki büyümeye olumsuz yönde etki ettiğini belirtti.

Cari açığa da dikkat çeken Babacan, "Cari açığı olan bir ülke olarak Türkiye için en önemli konular arasında dengeli büyüme geliyor" dedi. Babacan ayrıca Fed'in atacağı adımlar konusunda bir karamsarlık olmaması gerektiğini de belirtti.

18 Eylül 2014 Perşembe

Hazır Giyim totalde Otomotivi geçti

Otomotiv liderliği hazır giyime kaptırdı!

Türkiye'nin en önemli ihracat kalemi olan otomotiv sanayi, 6 aydır sürdürdüğü liderliğini ağustos ayında hazır giyim sektörüne kaptırdı

Ağustos ayında otomotiv sanayi ihracatı 1 milyar 268 milyon dolar olurken, hazır giyim sektörü 1 milyar 559 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirdi.

Türkiye İhracatçılar Meclisi verilerinden derlenen bilgilere göre, Türkiye'nin lokomotif sektörlerinden olan otomotiv sanayi, şubat-temmuz ayları arasında ihracat rakamlarında liderliğini korudu. İhracat geliri aylık 2 milyar doların altına inmeyen otomotiv sektörü ağustos ayında yüzde 40'a varan bir düşüşle 1 milyar 268 milyon 663 bin dolar seviyesinde kaldı. Bu rakamla otomotiv sanayi, hazır giyim ve kimya sanayinden sonra 3. sırada yer aldı.

Otomotiv sektörünün en yakın rakibi olan hazır giyim sektörü ise ocak ayında elde ettiği en fazla ihracat yapan sektör liderliğini şubat ayında tekrar otomotiv sanayine kaptırdı. Temmuz ayına kadar en fazla ihracat geliri elde edilen ikinci sektör olan hazır giyim sektörü, ağustos ayında 1 milyar 559 milyon 583 bin dolarlık ihracatla kaptırdığı liderliği geri kazandı.

Ocak - ağustos dönemini kapsayan 8 aylık dönemde ise otomotiv sanayi liderliğini korudu. 8 aylık dönemde otomotiv sektörü 14 milyar 976 milyon 950 bin dolarlık ihracat geliriyle ilk sırada yer alırken, hazır giyim sektörü ise 12 milyar 715 milyon 250 bin dolarlık gelirle ikinci sırada yer aldı.

Taraf Gazetesi yazarı kaçak durumunda

Mahkeme Emre Uslu'nun zorla getirilmesini istedi

Taraf gazetesi yazarı Emre Uslu'nun, İHH Vakfı Başkanı Bülent Yıldırım'a, "basın yayın yoluyla iftira" suçundan 7 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanmasına başlandı. Mahkeme, davetiyeye rağmen duruşmaya gelmeyen Uslu'nun bir dahaki celse zorla getirilmesine karar verdi.

Taraf Gazetesi yazarı Emre Uslu'nun, İnsan Hak ve Hürriyetleri (İHH) İnsani Yardım Vakfı Başkanı Bülent Yıldırım'a, "basın yayın yoluyla iftira" suçundan 7 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanmasına başlandı. Mahkeme, davetiyeye rağmen duruşmaya gelmeyen Uslu'nun bir dahaki celse zorla getirilmesine karar verdi.

Anadolu 2. Asliye Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya, sanık Emre Uslu ile müşteki Bülent Yıldırım katılmazken tarafları, avukatları temsil etti.

Duruşmada söz alan Uslu'nun avukatı Veysel Ok, "Müvekkilim yurt dışında olduğu için duruşmaya katılamadı. Bir sonraki celseye hazır etmeye çalışacağız" dedi.

Mahkeme hakimi ise "Ne amaçla yurt dışında bulunuyor. Hangi ülkede?" diye sordu. Bunun üzerine Ok, "Kendisi akademik bir çalışma amacıyla Belçika'ya gitmiştir. Gerekirse talimatla ifadesi alınabilir" diye konuştu.

Yıldırım'ın avukatı Mehmet Talha Güvençer de suçun sabit olduğunu belirterek, "Sanık yurt dışına gitmişse de savunmadan kaçmaktadır. Hakkında yakalama kararı çıkarılsın" ifadelerini kullandı.

Mahkeme hakimi Hüseyin Kılıç, davetiyeye rağmen duruşmaya gelmeyen Uslu'nun bir dahaki celse zorla getirilmesine karar vererek, duruşmayı erteledi.

İDDİANAMEDEN

Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, Taraf gazetesinin 15 Ocak 2014 tarihli nüshasında, "El Kaide, İHH, tır vs..." başlığıyla bir haber yayımlandığı anlatılıyor.

Uslu hakkında, İHH'yı "silah kaçakçılığı" ile itham ettiği gerekçesiyle şikayette bulunulduğu aktarılan iddianamede, yapılan soruşturma neticesinde Uslu'nun, "İHH'nın Suriye 'de yaşanan iç savaş nedeniyle insani yardım adı altında bu ülkede faaliyet gösteren yasa dışı El-Kaide örgütüne yardım götürdüğü, istihbarat teşkilatının silah transferi işleminde yardım kuruluşlarını kullandığı, bu yardım kuruluşlarında da en çok öne çıkanın müşteki vakıf olduğunu" haberinde yazmak suretiyle yasa dışı terör örgütleriyle ilişkisi olduğu ve onlara silah temin ettiği yönünde ifadeler kullanarak, basın yayın yoluyla iftira suçunu işlediği aktarılıyor.

İddianamede, Emre Uslu'nun 1 yıl 3 aydan 7 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanması talep ediliyor

İlk insanlar yüzbinlerce yıl birlikte yaşadı biz 2 yüz yıl bile devam edemeyeceği galiba

Çare ilk insanlar...(Mı?)

Son yıllarda geliştirilen sosyolojik ve tarihsel kuramları referans alarak konuşursak, ilk insanların yaklaşık 7 kişiden oluşan küme topluluklarında yaşayıp yüzbinlerce yıl varlıklarını koruduklarını söyleyebiliriz. Aslında bakarsanız sevgili okuyucularım, bu toplumlar eşit toplumlardır. Fakat buraya dikkat edin, eşitlikçi değillerdir. Çünkü şurası bir gerçek ki eşitlikçilik bir siyasi felsefedir, eşitlik ise tamamen bir fiili durumdur. Eşitlikçilik eşit olmayan ve ast olanların eşitlik arayışları sonucu ortaya çıkar.

Bugün eşitlikçi felsefeyi savunan kimseler, eşitliğin yeniden dağıtımın ürünü olabileceğini söylerler. Bu yüzden yeniden dağıtım programları geliştirmektedirler. Refah devleti mesela yeni bir dağıtım sistemidir, Komünist sitem ise dağıtımın tamamen merkezi otoriteye bağlandığı ve piyasanın yok edildiği bir sistemdir. Dolayısıyla bu topluluklarda insanlar birbirlerinden çok farklılaşmamaktadırlar. Neden? Çünkü modern toplum yetenek farklılıklarının gelir farklılıkları yaratmasına izin veriyor. İlkel toplumlarda ise böyle bir şey kesinlikle yoktur. Yani ilkel toplumlarda eşitliğin yoğun olmasının sebebi iktisatçıların deyimiyle, iş bölümünün fazla olmamasıdır. Bu topluluklarda teknik bilgi ve becerisi olan insanlar birbirinden çok farklılaşmış değillerdir. Anlayacağınız bundan dolayı eşit bir toplum ortaya çıkmıştır.

Bu toplumlarda kararlar 2 farklı şekilde alınıyor: Aile içi kararlar ve kümeyi ilgilendiren kararlar diye. Aile içi kararlar tamamen ailede alınmaktadır. Araştırmalar gösteriyor ki yüzbinlerce yıllık ailelerde olan karar mekanizmasıyla şimdiki ailelerde olan karar mekanizması hemen hemen aynı, ne garip. Ama kümeyi ilgilendiren kararlar alındığı zaman, bireyler aşağı yukarı eşit şartlarla katılabiliyorlar bu karar alma sürecine. Küme başkanı ise, bugünkü anlamdaki başkan değil, sabit bir başkan da değil. Konuya bağlı olarak değişik kişiler öne çıkabiliyor. Rotasyona bağlı başkanlık gibi bir şey var bu toplumlarda, basit bir şey. Bir kişinin bir konuda daha iyi olduğu biliniyorsa bireyler ona itibar ediyor. Bu yüzden bu toplumlara basit eşitlikçi toplumlar deniyor.

Bu toplumlarda insanların itibarı esas itibariyle miras veya zor yoluyla elde ettikleri pozisyonun temelinde değil, bireysel meziyet temelinde ortaya çıkıyor. Mesela iyi bir avcıysanız, iyi bir toplayıcıysanız ya da başka bir konuda bilgisi yahut meziyeti fazla biriyseniz itibarlı oluyorsunuz. Bu toplumlarda merkeziyetçi bir karar vermek de söz konusu değildir. Eğer Marks'ın iddia ettiği gibi ilkel komünal bir toplum ve merkezi dağıtım söz konusu olsaydı kararların kaçınılmaz olarak merkezi olması gerekirdi. Ama bu küme toplumlarda böyle bir şey yok. Kuvvetli sayılabilecek bir bireysel otonomi var. Bu bireysel otonominin temeli, teknolojik bilgileri nispeten düşük seviyede olduğu ve küçük nüfusa yetişkin bireyler olduğu için iktisatçıların iş bölümü dedikleri şeyin ortaya çıkmamasıdır. Toplulukta iş bölümü olmadığı için bireylere kabileden çıkış özgürlüğü veriliyor. Eğer hoşlanmadığınız bir davranış biçimiyle karşılaşırsanız hiç kimsenin onayını almadan, siyaset projesinde çıkış hakkı denilen, hakkı kullanarak ayrılıp başka yerde yaşıyorsunuz. Bu da bireyler üzerinde merkezi bir otoritenin olmasını engelliyor. Özellikle de başarılı avcılar, meziyetli bireyler üzerinde. İyi mi?

Bir diğer konu, bireylerin silahlı güç ve fiziki güç bakımından birbirine yakın bir durumda olması. Toplumda görecekleri saygı bu güce de bağlı. Herkesin eşit silahlı olması birinin diğerine karşı keyfi güç kullanmasını engellemektedir, mükemmel bir şey. Yani küme içi zorbalığa karşı doğal bir fren mekanizması var.

Üçüncüsü, küme içerisindeki bireyler birbirlerine bağlı olmalıdırlar. Bunun ana sebebi güvenliktir. Tek başlarına kalırlarsa yaşam şansları azalır. Bu yüzden küme içi ihtilaflar azalır. Bu ilkel topluluklarda para olmadığı için bugünkü anlamda bir biriktirme mekanizması da yoktur.  Ama biriktirme mekanizmasının olmaması düşünülemez, insanın tabiatına aykırıdır. Kabile üyeleri aşağı yukarı eşit şartlarda avlanmaya gidiyorlar ama büyük bir ihtimalle eşit olmayan avlarla geri dönüyorlar. Şanslarına, koşma güçlerine, silah becerilerine vs. bağlı olarak bir kısmı ortalamadan az bir kısmı ortalamadan fazla elde ediyorlar. Yani bir eşitsizlik var. Ama bu ilkel topluluklarda, yiyecek fazlası olan kümelerden az olan kümelere bir aktarım yapılıyor.

Bu 3 şekilde açıklanıyor:

1- Karşılık beklemeksizin ihtiyaç giderme: Burada günümüzdeki gibi vericiler değil, alıcılar harekete geçiyorlar. Yani alıcılar hak iddia ediyorlar. Ayrıca ava gidenler topladıklarının mümkün olduğunca fazlasını tüketiyorlar. Bunun yanında fazla avı olanlar saklamaya da yöneliyorlar. Yani bu ilişkilerin tümü tek taraflıdır. Oysa bunlar serbest piyasadaki gibi çift taraflı, karşılıklı ve gönüllü olmazsa toplumsal yapıda eninde sonunda çözülme meydana gelir. Bu yüzden bu kümeler çabuk çözülüyor.

2- Zorbalıkla alınması: Bu zorlamaya muhatap olanlar potansiyel zorlamalarla karşılaşmamak için ikincisinde şiddet görmeden, hemen yiyeceklerini vermektedirler. Burada da paylaşım gönüllü olmadığı için ayrışmalar ve bölünmeler meydana geliyor.

3- Çıkar gözeterek paylaşım: Bu durumlarda paylaşım olmazsa gönüllülük de olmuyor. Paylaşımı yapan insanların bir şeyi verdiklerinde düşündükleri şudur: Eğer yarın ben de bu hale düşersem o da bana verecektir. Eğer bu bekleyiş karşılanmazsa bu müessese sürdürülemez. Aslında tasarruf yapılır, yemek paraya çevrilmez ama toplumsal hayatta azı olanlara borç gibi bir şey verirsiniz. Bu topluluklarda en sağlam bireyler yine, kendi ayakları üstünde duran bireylerdir. Kimseden bir şey aşırmayan ve devamlı olarak da birilerine muhtaç hale düşmeyen bireyler! Tıpkı günümüzdeki gibi...

16 Eylül 2014 Salı

Bu ancak Amerikada olur

Yargıç Charlize Theron yorumu yüzünden işinden oldu

ABD'de bir yargıç, Charlize Theron'un gizli ve özel bilgilerini internetteki forumlarda paylaşınca işinden oldu.

ABD ’nin Arkansas eyaletinde çalışan bir yargıç, internette ünlü oyuncu Charlize Theron hakkındaki mahkeme bilgileri hakkında yaptığı yorum yüzünden görevinden alındı.

Mahkemedeki Theron'a ait özel ve gizli detaylar hakkında internetteki forumlarda yorum yapan yargıç Michael Maggio, görevini kötüye kullandığı gerekçesiyle yetkililer tarafından görevden alındı.

Geçtiğimiz yıllarda Güney Afrikalı ünlü oyuncu Charlize Theron, evlat edinmek için mahkemeye başvurmuştu. CNn International'ın haberine göre Yargıç Maggio, 2012’de yaptığı yorumlarda bir arkadaşının bu davayla ilgilendiğini, Theron’un mahkemeye “uzun kahverengi bir perukla ve kendine büyük gelen kıyafetlerle” geldiğini yazdı. Theron böylece medya ve çevredekiler tarafından tanınmamayı amaçlamıştı. Yargıç, konuyla ilgili sosyal medyada “ona bebeğin babası olmayı önerdim” şeklinde yorumlar da yazdı.

Konuyla ilgili yapılan soruşturmada yargıcın sosyal medyada "geauxjudge" takma adıyla yorumlar yaptığı ve mahkeme bilgilerini sızdırdığı tespit edildi.

Yargıcın konuyla ilgili yaptığı yorumları “Uygunsuz ve kabul edilemez” olarak nitelendiren Arkansas eyaleti yetkilileri, Maggio’nun bir daha benzer bir görevde bulunmamasına ve ücret almaksızın görevden ayrılmasına karar verdi.

Charlize Theron ise, işinden olan yargıç hakkında henüz bir yorum yapmadı.

Torba Yasa DEİK i ByPass etti.

Torba Yasa hayata geçti DEİK bu sabah kapandı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dün akşam saatlerinde imzalayarak Başbakanlık’a gönderdiği Torba Yasa’yla Ekonomi Bakanlığı’na bağlanan Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nda gergin bir bekleyiş vardı. Yasanın Resmi Gazete'de yayımlanması ile birlikte Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) resmen kapanmış oldu. DEİK bünyesindeki iş konseylerinin görev ve yetkileri de fiillen bitti. Ekonomi Bakanlığı bünyesinde yeni bir DEİK'in kurulması gündemde. Bakanlığın en kısa sürede konuyla ilgili yönetmelik yayınlayacağı öğrenildi. Bu yönetmelikte mevcut iş konseyleri başkanları ve görevlilerin görevine devam edip etmeyeceğinin belli olacağı tahmin ediliyor. Konsey başkanı iş adamlarının çoğunluğunun göreve devam etmesi bekleniyor.

Kurum kaynaklarından basına yapılan açıklamada, çalışanların bilgisayar erişimlerinin kaldırıldığı ve kıdem tazminatlarının hesaplandığı belirtildi.

DEİK’ten bir kaynak kurumda yaşanan gelişmeleri şöyle anlattı:

“Dün akşam 21.30 itibarıyla biz artık yokuz. Çünkü yasayla birlikte bizim varlığımız ortadan kalktı. Ekonomi Bakanlığı bünyesinde yeniden var olabilmemiz için bir yönetmelik gerekiyor. Normal koşullarda bu yönetmeliğin yasayla birlikte çıkması gerekir ama böyle olmadı. Yönetmeliğin 2-3 güne çıkmasını bekliyoruz ancak şu an bir belirsizlik var.”

Bilgisayar erişimlerinin engellendiğini de ifade eden kaynak, “Birazdan bilgisayarlarımızı açıp kişisel belgelerimizi almamıza izin vereceklermiş. Onun dışında herhangi bir sisteme giremiyoruz” dedi.

DEİK çalışanı, “İşinizi kaybetme tehlikeniz var mı?” sorusuna ise şu yanıtı verdi: “Şu an kurumumuz olmadığı için işimiz de yok. Ümidimiz yönetmelik çıkarıldıktan sonra herkesin yeniden işe alınması yönünde ancak bazılarımızı ya da hepimizi gönderip yeni bir kadro da oluşturulabilir.”

DEİK'te görevli bir diğer kaynak ise, bilgisayarların dün geceden kaldırıldığını, çalışanların büyük bir belirsizlik içinde olduklarını söyledi.

DEİK'in sitesine ise bu sabahtan itibaren erişilmekte güçlük çekiliyor.

Ekonomi Bakanlığı'nın en kısa sürede konuyla ilgili yönetmelik yayınlayacağı öğrenildi. Bu yönetmelikte mevcut iş konseyleri başkanları ve görevlilerin görevine devam edip etmeyeceğinin belli olacağı tahmin ediliyor. Konsey başkanı iş adamlarının çoğunluğunun göreve devam etmesi bekleniyor.

İSTİFALAR ALINACAK

DEİK Türk-Irak Konseyi Başkanı Ercüment Aksoy DEİK'in kurulduğundan beri görevini layıkıyla yerine getirdiğini belirtti. Aksoy "Rıfat Bey'den veda mesaj aldık. Tabii çok üzücü… DEİK gerçekten kurulduğu günden beri layıkıyla Türkiye'ye hizmet etmiş bir STK'dır. Umuyorum ki bakanlığımıza geçtikten sonra aynı başarıyla devam eder. Türkiye Cumhuriyeti için konsey başkanlığımda gösterdiğim başarı devam ettireceğim. Bundan sonra istifalarımız alınacaktır. Doğrusu da budur. Bundan sonra bakanlıkta yeni bir DEİK kurulduktan sonra yeniden görev verilirse değerlendiririm. Yaptığımız, sürdürülen çalışmalar da bakanlıkta yeni kurum kurulduğunda oraya devredilecektir. Diğer konseylerdeki arkadaşlar için de durum böyle. Bundan sonraki süreci bekleyip göreceğiz" diye konuştu.

15 Eylül 2014 Pazartesi

Hollanda yı karıştıran Kayserili

Kayserili Mustafa Hollanda'yı karıştırdı

Hollanda'nın Dortrecht kentinde yaşayan Mustafa Karaşahin, her gün gönderdiği 70 dilekçeyle kentin belediyesini çalışamaz hale getirdi. Yasa gereği her dilekçeye cevap vermek zorunda olan ve yanıtlamadığı her dilekçe için 260 euroya kadar ceza ödemek zorunda olan Karaşahin'in iki yıl içine belediyeye maliyeti yaklaşık yarım milyon euroyu buldu. Şimdi Hollanda, mahkemenin Karaşahin'e koyduğu dilekçe sınırlamasını konuşuyor.

Adı Mustafa Karaşahin. Kayserili. Hollanda'nın Dordrecht şehrinde yaşıyor. Yasaların verdiği demokratik hakkını kullanarak kızdığı belediyeye günde ortalama 70 dilekçe gönderip bilgi istiyor. Son iki yılda 3 bin 500 dilekçe yazdı. Dordrecht Belediyesi, Karaşahin'in dilekçelerine cevap veremez duruma geldi. Her dilekçeyi cevaplandırmak için belediyenin en az üç kişiyi görevlendirmesi gerekiyor. Zamanında cevaplandıramadığı her dilekçe için de Karaşahin'e tazminat ödemek zorunda.

CEZA KAVGAYLA BAŞLADI

Belediye ile Karaşahin'i karşı karşıya getiren olay ise 2009 yılında Karaşahin'e kesilen para cezası oldu. Dordrecht Belediyesi, Karaşahin'in kiraya verdiği binalarında kiracıların gürültü yapması ve binalarda yangına karşı yeteri kadar önlem alınmaması gerekçesiyle para cezası kesti. Kendisine haksız yere ceza kesildiğini savunan Karaşahin, ödeme yapmadı. Belediye mahkemeye başvurdu. Geçen sürede faizle birlikte 300 bin euroya yükselen cezanın tahsili için 19 binasının icra yoluyla açık artırmaya çıkarılıp satılmasına kızan Karaşahin intikam almak amacıyla belediyeyi dilekçe terörüne tuttu. Hürriyet'e konuşan Karaşahin “Onlar beni küçümsedi. Onları kendi silahıyla şimdi vuruyorum” dedi. 

3 BİN 500 MEKTUP

İki yıl içinde belediyeye tam 3 bin 500 dilekçe gönderen Mustafa Karaşahin, önceleri günde 100 dilekçe gönderirken şimdi günde ortalama 70 dilekçe yazıyor. Hollanda yasaları, bilgi almak amacıyla vatandaşın gönderdiği dilekçeleri dört hafta içinde cevaplandırmasını zorunlu kılıyor. Zamanında cevaplandırılamayan dilekçeler için ise bin 260 euroya kadar tazminat öngörülüyor. Belediye yetkilileri Karaşahin'in dilekçeleri cevaplandırabilmek için belediyenin iki veya üç kişiyi tam gün görevlendirmesi gerekiyor. Mektupların belediyeye maliyeti yılda yaklaşık 500 bin euroyu buluyor.

ÜÇTE İKİSİ ONUN

118 bin kişinin yaşadığı şehirde belediyeye gelen taleplerin üçte ikisinin Karaşahin'e ait olduğunu söyleyen Belediye Sözcüsü Mark Benjamin “Taleplerin büyük bölümü onu hiç ilgilendirmiyor bile. Kimi soruları da hiç cevap bile gerektirmiyor. Kimileri de ciddi arşiv araştırması gerektiriyor. Kimileri de hukuki bilgiler olduğu için uzmanlara sormak lazım” dedi. Karaşahin gönderdiği dilekçelerde bazen 42 numaralı binada kim oturuyor, bu binada kaç kişi kayıtlı, hangi koşullar altında restoran açmaya izin veriyorsunuz veya 32 numaralı binada yeteri kadar yangın önlemi alındı mı, kentte kaç kişi üniversite mezunu, kimlerin diploması var gibi sorular yer alıyor.

Mustafa Karaşahin belediye önünde üzerine giydiği beyaz tişörte Hollanda Anayasası'nın birinci maddesinde yer alan 'Yasalar karşısında herkes eşittir' kuralını yazarak eylem yaptı.

'CEZAEVİNDEN DE YAZARIM'

Karaşahin ise kendini şöyle savunuyor:

"Belediye beni küçümsedi. Evlerimi icrayla satacakları zaman ben kendilerine 'İcrayla satmayın. Aramızda husumet çıkar' dedim. Onlar ciddiye almadı. Bana 'Sen Dordrecht Belediyesinden daha büyük değilsin' dediler. Ben de onlara 'Siz de hukuktan güçlü değilsiniz' dedim. Yasaların bana verdiği hakkımı kullanıyorum. Bugün mahkemem vardı. Bu yüzden dilekçe yazamadım. Ancak tekrar yazmayı sürdüreceğim. Mahkeme bana günde iki dilekçe sınırlaması koydu. Günde ikiden fazla yazdığım dilekçe için bana bir gün hapis cezası vereceklerin söylediler. Ama hapisten korkmuyorum. Cezaevinden de yazarım. Orada yazmak için daha çok zamanım olur. Belediye memurları tembel oldukları için dilekçelerime zamanında cevap yazamıyorlar. Bu yüzden 10 bin euro tazminat ödediler. Ben kimsenin önünde diz çökmem. Belediyenin önünde de pes etmem. Kanunun verdiği hakkımı kullanacağım."

BELEDİYE DAVA AÇTI

Karaşahin'in dilekçelerinden bıkan belediye çare olarak mahkemeye başvurdu. Mahkemeden, Karaşahin'in dilekçe yazma sınırlaması kararı çıkartan belediye yine de rahat nefes alamadı. Çünkü Karaşahin, mahkeme kararına rağmen dilekçe göndermeyi sürdürdü. Mahkeme'nin Karaşahin'e önce günde 10, ardından da iki dilekçe yazma sınırlaması getirmesi ise Hollanda'da yeni bir tartışma başlattı. Kimi hukukçular mahkemelerin vatandaşların kamu kuruluşlarıyla iletişimine sınırlama getiremeyeceğini savunuyor. Bu görüşü savunanlardan İdare Hukuku Uzmanı Aline Klingenberg “Kimse vatandaşın yetkililerle iletişim kurmasına engel olamaz” dedi.

3. dünya ülkesi olarak apple i 300 dolar pahalı alıyoruz

Apple, iPhone 6 ve iPhone 6 Plus modelleriyle meraklılarını hayal kırıklığına uğrattı. Kamera ve işlemciyi güçlendirmekle yetinen Apple, kullanıcılarını yine şarj kablolarına mahkum edecek.2 bin 349 TL’den başlayan yeni iPhone 6’yı Türkiye yerine ABD’den alanlar, Apple Watch’un fiyatı kadar farkla ucuza alabilecek. iPhone 6'nın en ucuz versiyonunu ABD'den alanlar 690 TL daha az ödeyecek.

ÖNCEKİ gece yeni akıllı telefon modelleri olan iPhone 6 ve iPhone 6 Plus’ı tanıtan teknoloji devi Apple, bu kez beklentileri karşılayamadı. Büyük ekran dışında özellikleri ve yenilikler bakımından bir önceki modele göre pek değişiklik sunmayan yeni iPhone modelleri, batarya konusunda da yine sınıfta kaldı. 4 inçlik ekran boyutunu iPhone 6 ile 4.7 inç ve iPhone 6 Plus ile 5.5 ince çıkaran şirket, tarihinde ilk kez rakiplerini izlemeyi tercih etti. Apple’ın ezeli rakibi Samsung’un Note serisi başta olmak üzere birçok akıllı telefon üreticisi bilgisayar ile akıllı telefonları birleştiren dev ekranlı akıllı telefonları uzun süreden beri kullanıcılara sunuyordu. iPhone 6 Plus’ın tanıtılmasıyla, Apple da aynı yola girdi.

ŞARJ SORUNU

iPhone 6 modelleri, özellikleri bakımından da kullanıcıları etkileyemedi. Apple bir önceki modele göre yeni iPhone 6’da sadece kamera ve işlemciyi güçlendirdi. Özellikle kullanıcıların sık sık şikayet ettiği şarj ömrüyse çok az değişti. iPhone 5S’lerde yer alan 1560 mAh kapasiteli batarya iPhone 6’da 1810 mAh’ye yükseltildi. Bu da günlük kullanımda şarj ömrünü yaklaşık 1 saat arttırabilecek nitelikte. iPhone 6 Plus’ta ise 2915 mAh’ye çıktı. Ancak iPhone 6 Plus’ın büyük ekrana sahip olmasından dolayı, şarj ömrü de tartışma yarattı.

SAAT BEDAVAYA GELİYOR

Öte yandan önceki modellere göre 200 TL zamla gelen yeni iPhone’larda bu kez öyle bir fark oluştu ki, iPhone’u Türkiye yerine ABD’den alan bir tüketici Apple’ın akıllı saati Apple Watch’u bedavaya getirebiliyor. Apple Türkiye’de, iPhone 6’yı 2 bin 349 TL’ye, iPhone 6 Plus’ı 2 bin 646 TL’ye satacağını açıkladı. ABD’deki vergi dahil fiyat iPhone 6 için 700, iPhone 6 Plus ise 810 dolar. Türkiye’deki 119.50 TL’lik kayıt ücreti eklenince iPhone 6 yaklaşık 1660 TL’ye, iPhone 6 Plus ise 1900 TL’ye denk geliyor. ABD’den alınan ile Türkiye arasında iPhone 6’da 690 TL ve iPhone 6 Plus’ta 750 TL’lik bir fark oluşuyor. Bu fark Apple’ın ABD satış fiyatını 349 dolar olarak belirlenen Apple Watch’un fiyatına eşit. iPhone 6’yı Türkiye yerine ABD’den alan bir tüketici, Apple Watch’u bedavaya takacak.

Apple izlediği fiyat politikası nedeniyle iPhone’lar ABD’de 649 dolardan başlayan fiyatlarla satışa sunuyor. iPhone 5S, ABD’de geçen yıl 649 dolardan, Türkiye’de ise 2149 TL’den satışa çıkmıştı. Ancak iPhone 6’nın satış fiyatı ABD’de geçen yıl aynı tutulmasına rağmen Türkiye’de 200 TL zamlanarak 2 bin 349 TL’ye çıktı. Bunun sebebiyse dolardaki artış. Geçen yıl aynı dönemde 2 TL civarında olan dolar, yüzde 10 civarında yükselerek 2.20 TL’ye ulaştı. Söz konusu dönemdeki fark ise iPhone fiyatlarına direkt olarak yansıtıldı. Yapılan bu zam ile birlikte en pahalı iPhone fiyatıysa yine Türkiye’de olmaya devam etti. Mobile Unlocked sitesinde yer alan bilgilere göre Türkiye, Brezilya ve Ürdün’den sonra en pahalı iPhone satılan ülke olmaya devam etti.

13 Eylül 2014 Cumartesi

Seçim nedeni ile merkez bankası üzerindeki baskı artacak

Merkez Bankası üzerindeki baskı artacak

Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch dün açıklanan 2. çeyrek büyüme verisinin ardından TC Merkez Bankası üzerinde faiz indirimi için siyasi baskının artabileceğine dikkat çekti.

Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye ekonomisine ilişkin yeni açıklamalar yaptı.

Türkiye ekonomisindeki yeniden dengelenmenin giderek daha güç hale geldiğini belirten Fitch kredi büyümesindeki yavaşlamanın hız kestiğini, faiz indirimlerinin ise bu trendi tersine çevirebileceğini belirtti. Fitch merkez bankası araştırmalarının da cari açığın kredi büyümesine duyarlı olduğunu gösterdiğini vurguladı.

Fitch'in açıklamalarından satır başları:

* Gelecek yılki parlamento seçimleri öncesinde ekonomide popülizm bir risk oluşturuyor.

* Ancak hükümetin deneyimli ekonomi takımı görevine devam ediyor, ilk yarı bütçe sonuçları mali disiplinin korunduğunu gösteriyor.

* Merkez Bankası üzerinde faiz indirimi için siyasi baskının azaldığına dair bir işaret yok; ikinci çeyrek büyüme verisinin ardından bu baskının artabileceğini düşünüyoruz.

NOT DEĞERLENDİRMESİ EKİM'DE

Öte yandan Fitch Türkiye not değerlendirmesini 3 Ekim'de açıklayacak. Bugün Türkiye ekonomisi ile ilgili İstanbul'da konferans düzenleyen kurumdan Türkiye'nin notu ile ilgili doğrudan bir açıklama beklenmiyor. Ak Yatırım Uluslararası Piyasalar Müdürü Gökhan Şen kurumun bugünkü konferansının daha çok şirketler ile alakalı olup bu tip toplantılarda ülke kredi notuna ilişkin bir aksiyon beklememek gerektiğini belirtti. Gökhan Şen araştırma notunda "Bu sabah gelen kısa metinde yine ekonomiye ilişkin zorluklara vurgu yapan kurumun temelde iki mesajı var. Yapışkan enflasyona karşın yapılan faiz indirimleri ve bunun merkez bankası üzerindeki baskı olarak algılandığı bunlardan ilki. Diğer ise kısa vadeli dış borcun oranının arttığı ve fonlamasına ilişkin sıkıntıların sürdüğü. Bunun da olası bir global sermaye çıkışı yaşanması durumunda finansal istikrara zarar verebileceği. Türkiye’nin içinde bulunduğu yatırım yapılabilir liginde dış şoklara karşı kırılganlık sıralamasında mukayeseli olarak daha düşük bir skor kaydetmesi sebebiyle olası bir 17 Eylül (Fed faiz kararı – FOMC) şoku yaşanması durumunda ise görünümde bir değişiklik yaşanması olası" dedi.

12 Eylül 2014 Cuma

Yabancı Yatırımcı Türk Hukukuna Güvenmiyor

Türk hukukuna güvenmeyen yabancı yatırımcı İsviçre'de tahkimin yolunu tutuyor

Sadece 2013'de 12.6 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırım çeken Türkiye'de yabancı yatırımcının hukuka güveni azalıyor. Özellikle 17 Aralık süreci sonrasında başlayan hükümetin hukuka müdahale ettiği yönündeki tartışmalar, yabancı yatırımcının duvarlarında "Adalet Mülkün Temelidir" yazılı Türk mahkemelerine gitme eğiliminin düşmesine neden oldu. Bağımsızlık ve hız isteyen tedirgin yatırımcının gözdesi: Uluslararası tahkim.

Uluslararası yatırımcılarla çalışan avukatlara göre özellikle 17 Aralık süreci sonrası yaşanan hakim atamalarının ve bu hakimlerin basına verdiği demeçlerin ardından yabancı yatırımcı sürece dair endişe duymaya başladı. Lokal ve uluslararası şirketlere hukuk servisi veren Göksu Avukatlık'ın kurucusu Noyan Göksu'ya göre yabancı yatırımcıların idrak eşiği bizimkinden farklı. Göksu "Yargıdaki kitlesel görev yeri değişimlerini bir kaç ay geriden de olsa görüyorlar. Tam anlamıyorlar ve anlamadıklarından korkma tepkisi veriyorlar. Siyasetin hukuka müdahalesi sıkça soruluyor diyebilirim" dedi.

'YARGIDAKİ ATAMALAR SİYASİ Mİ?' SORUSU GELİYOR

“Deneyimli hukuk müşavirleri olan yabancı şirketlerin kendilerini Türk mahkemelerinin emin ellerine teslim ettiğine pek rastlamıyoruz.”

Yabancıların en çok sorguladıkları konuların yargıdaki atamaların siyasi olup olmadığı, hakim ve savcı güvencesi gibi noktalarda olduğunu dile getiren Göksu "Deneyimli hukuk müşavirleri olan yabancı şirketlerin kendilerini Türk mahkemelerinin emin ellerine teslim ettiğine pek rastlamıyoruz. Onlar tahkimin tarafsız ve uzman hakemlerce yargılanma, dil, üslup ve usul bakımından esneklik, tanık ve bilirkişileri sorgulamada özgürlük, hızlı tebligat, 150'den fazla ülkede tenfiz imkanı gibi görece üstünlüklerini tartışmıyorlar bile" diyor.

TÜRK MAHKEMESİ YILMIŞLIK VE ISRARLA SEÇİLİYOR

Tahkim nedir?

Tahkim taraflar arasında çıkan uyuşmazlıkların devletin resmi yargı organları yerine, kendileri tarafından belirlenen hakemlerce çözümlendiği bir uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak tanımlanıyor.

Göksu Türk mahkemelerinin yetkili kılındığı durumlarda bunun en yaygın sebeplerini aynı taslak sözleşmeye onlarca saat bakmış olmaktan ötürü yılmışlık ya da ticari bileği kuvvetli Türk tarafın ısrarı olarak belirtiyor.. "15 yıla yaklaşan tahkim uygulamacılığım boyunca her geçen sene tahkim sayısı ve türlerinin hiç durmadan arttığına şahit olageldim" diyor.

Çalışma alanı çoğunlukla yabancı fon ve şirketlerin Türkiye'deki şirket satın almaları/birleşmeleri ile genel danışmanlık alanında olan Avukat Ahmet Güran ise son 1 yılda yabancı yatırımcının Türkiye'de hukuka dair daha soru sorma eğiliminin her zamankinden fazla olmadığını, ama seçim sonuçlarının etkileri konusunda meraklı olduklarını söyledi. "Torba yasa kapsamında nelerin olduğu ve mecliste bekleyen tasarılar hakkında görüş almayı tercih ediyorlar" dedi.

TÜRK ŞİRKETLER DE DOĞU BLOK'U ÜLKELERİNDE TAHKİM İSTİYOR

Bir taraf devlet ise tahkim daha kolay

Cenevre ve Zürih'in tahkim için en çok tercih edilen şehirler olduğunu ifade eden Güran, Tahkim'in Türkiye'de yükselen trendinin geçmişini şöyle anlattı: " 2004 - 2009 tarihleri arasında Türkiye'de özelleştirmeler, şirket satın almaları ve birleşmeleri inanılmaz boyutta idi. Bu dönemde yabancı yatırımcılar uluslararası tahkim şartını talep ediyorlardı. Bir tarafın devlet olduğu ihtilaflarda tahkim yargılaması daha kolay gidilebilen bir yoldu. Devlet yatırımlarından kaynaklanan ve özelleştirme sonrası yaşanan ihtilaflarla ilgili olarak özellikle elektrik sektöründe ciddi boyutlarda uluslararası tahkim yargılaması yapıldı."

Sorunların Türk mahkemeleri veya tahkimde çözülmesinin yabancı yatırımcıdan yatırımcıya değişen bir konu olduğunu ifade eden Güran "Eğer Türkiye'de faaliyet gösteren bir Anonim Şirket ya da Limited Şirket şeklinde bir tüzel kişiliğe sahip yatırımları var ise, ihtilaflarını yasalardan gelen hükümler doğrultusunda Türk Mahkemelerinde çözüyorlar. Ancak, Türkiye'de bir tüzel kişiliği bulunmuyorsa, yapılan işin niteliğine göre tahkim şartı talebi bulunmakta. Hatta, bazı Türk şirketleri de eski doğu bloğu ülkelerinde iş yaparken tahkim şartının konmasını talep ediyor" diye konuştu.

“Türkiye'de hukuka dair soru sorma eğilimi her zamankinden fazla değil. Ama seçim sonuçlarının etkileri konusunda meraklılar”

Özel sektörün dahil olduğu ihtilaflarda özellikle Türk tarafının tahkime gitmekten kaçınmakta olduğunu dile getiren Güran "Fakat, yabancı yatırımcılar ile iş yapabilmek için sözleşmelerdeki tahkim şartını kabul etmek zorunda kalıyorlar. Yabancıların baskısı nedeniyle tahkim şartını daha sık görmek mümkün" dedi..

Yabancıların tüm ticari iş ve sözleşmelerinde dikkat ettikleri öncelikli konulardan birinin faaliyette bulunulan ülkenin hukuk siteminin yatırımcıyı koruyup korumadığı meselesi olduğuna dikkat çeken Avukat Umut Metin ise "Hiçbir şirket hukuki anlamda güvende olduğunu hissetmediği bir ülkeye yatırım yapmaz. Bu manada hukuki güvenliğin yabancı yatırımcılar için olmazsa olmaz bir zemin" dedi.

“Yabancıların aradığı husus -yeni adliye binalarından önce adaletin bağımsız, tarafsız, hızlı şekilde dağıtıldığı hukuk merkezlerinin varlığı”

Türkiye'de yargı için ayrılan bütçede son yıllarda önemli artış olduğunu belirten Metin "Bu artışın yoğun olarak yeni adliye binalarının yapımından kaynaklanıyor. Oysa, yabancıların aradığı husus - yeni adliye binalarından önce- adaletin bağımsız, tarafsız, hızlı şekilde dağıtıldığı hukuk merkezlerinin varlığı" dedi.

Fiziken gitmek gerekmiyor

Uzmanların verdiği bilgilere göre genel kanının aksine tahkim yeri olarak belli bir ülke, daha doğrusu şehir seçmek, duruşma ve toplantıların orada yapılmasını gerektirmiyor. Sözleşmeye Cenevre'de MTO tahkimi yazılırsa, tarifeli uçuşla Cenevre'ye gitmek, cep yakan faturalara maruz kalmak akla geliyor. ICC (Fransa) daha kolay vize veriyor diye Paris'i seçmek revaçta. Oysa tahkim yerini seçmek demek, oraya fiziken seyahat etmek değil tahkim yargılamasına müdahil olabilecek ülke/kent mahkemesini ve usul yasalarını seçmek anlamına geliyor.

Son dönemde hukuk güvenliğinin tartışılır hale gelmesi ve bazı yargıçların siyasi aktörler tarafından baskılandığını dillendirmesinin sonucunda yabancıların hukuk konusundaki endişelerinin arttığını ifade eden Metin "Türkler ile iş yapan, Türkiye'ye yatırım yaban yabancıların imzaladıkları ticari sözleşmelerde Türk Hukuku yerine, kendi ülke hukuklarının tercihi yönünde ısrarcı olduklarını gözlemlemekteyim" diye konuştu.

Metin uyuşmazlık çözümü için, yine tahkim merkezlerinin Türkiye dışında (İsviçre), LCIA (Birleşik Krallık), SIAC (Singapur) yönünde tercihlerde yabancılarca ısrarcı olunduğunu da dile getirdi. İsviçre ve Londra'nın açık ara talep gören tahkim merkezleri olduğunu söyledi.

Bu ısrarcılığın bir sebebini de Türkiye'deki hukuki güvenliğinin tartışılır bir dönemden geçiyor olması olarak açıklayan Metin, "Diğer bir önemli nedeni ise alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinden milletlerarası ticaret açısından en uygulanabilir olan tahkim yönünden Türkiye'de şuan için uluslararası ticaret açısından tercih edilebilir bir tahkim merkezinin var edilememiş olması gerçeğidir" diye konuştu.

Aslında konu sadece uluslararası yatırımcıyı değil, Türk iş dünyasını da tedirgin ediyor. Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Dinçer, geçen hafta Ankara temasları sonrası yaptığı basın toplantısında "Dış ya da iç güçler, hangi nedenle olursa olsun, Türkiye büyük bir itibar kaybetmiştir. Vatandaşın hukuk düzenine güveninde ciddi bir erozyon vardır" diye konuşmuştu.

Kavgada bile söylememeniz gerekenler

Sevdiğiniz biriyle kavga ettinizi düşünün. Peki şimdi barışmak için yapacaksınız?

Psikolog ve terapistlere göre edilen bir kavganın ardından yapılan en büyük hata, çabucak özür dileyip konuyu kapatmak.

Bir sorunu düzeltirken yapılması gereken, altında yatan asıl sorunu bulmaktan geçiyor. Kavganın asıl nedenini anlamazsanız, ki bunlar yalnızca incittiği duygulardan ibaret değil, gelecekte aynı konuda tekrar kavga edersiniz. Hatta daha kötüsü bile olabilir: Kavga etmeniz konusunda kavga etmeye başlayabilirsiniz.

ABD'de yaşayan Kim ve Dexter Hardy, 28 yıllık evlilikleri boyunca konu ister para, ister çocuklar, ister se akrabalar olsun her konuda kavga ettiklerini söylüyor. Hardy çifti, yıllar geçtikçe kavgaların daha büyük duygusal boyutlarda yaşandığını ve bu kavgaların ardından her şeyin eskiye dönmesi için daha fazla zaman gerektiğini belirtiyor. Çift, ettikleri kavgalarda Dexter Hardy'nin kinayeli ve kırıcı cümleler söylemesi ve eşinin bağırıp çağırarak bazı eşyaları yere atması büyük sorunlara yol açarken, Kim Hardy'nin her kavga sonunda kapıyı çarparak gittiğini ve aralarındaki gerginliğin günlerce sürdüğünü söyledi.

Widener Üniversitesi Klinik Psikoloji Enstitüsü'nde yardımcı profesör olarak yüksek lisans dersleri veren psikolog Hal Shorey, "Bir kavganın ardından barışmanın tek yolu ettiğiniz kavganın her ilişkide olabileceğini anlamak," diyor. Kişilik üzerine araştırmalar yapan ve çiftlerle birlikte çalışan Shorey, "Sorunu görmezden gelmek değil, çözmek istiyorsunuz," diye belirtiyor.

Kuşkusuz, gerginlikten rahatsız olmayan ve sorunlar hakkında konuşmak isteyen bazı insanlar var.

Ancak diğerleri her türlü tartışmadan kaçıyor. Bazı insanlar kavganın hemen bitmesini ve her şeyin iyi olduğunu bilmek istiyor (öyle olmasa bile). Bazıları ise hiçbir şekilde yorum yapmıyor ve her anlaşmazlığı aynı tavırla noktalıyor: Sessiz kalarak.

Kavganın ardından Barışmanın 5 yolu

Kavga eden olarak hem kendiniz hem de karşınızdaki sakinleşene kadar bekleyin.

Haklı olduğunuzu savunmaktan vazgeçin, haklı olmanız barışmanızı sağlamaz. Kavga sebebine ve detaylara değil nasıl hissettiğinize odaklanın, hislerinizi ifade etmeniz karşıdakinin sizin hislerinizi ve nasıl düşündüğünüz hakkında fikir sahibi olmasını sağlar.

Karşınızdakini nasıl hissettiğini düşünüyorsunuz bunu ifade edin. Bunu kelimeler ile ifade edin, çünkü bu karşınızdakinin de nasıl göründüğü hakkında ona fikir verecektir.

Kendinizi savunmaya çalışmayın olan oldu artık. Basıl tamir edebiliriz e odaklanın.

Bu konuşmanın ardından kendinize ve karşınızdakine zaman tanıyın

Araştırmalar, erkek ve kadınların duruma farklı baktığını gösteriyor. "Personal Relationship" isimli dergide 2003 yılında yayımlanan ve dünya çapında 62 kültürel bölgede yapılan araştırmada erkeklerin kadınlara kıyasla sorunları görmezden gelmeme konusunda daha istekli olduğu bulundu. Elbette, her şeyde olduğu gibi bu konuda da bazı istisnalar olabilir. Ancak genele bakıldığında erkekler, kadınlara göre kendilerini kötü hissettiren duygulardan ve kavgalardan uzak durmayı daha çok tercih ediyor. Kadınlar sorunları konuşmayı isterken erkekler sorunların üstünde durmamayı tercih ediyor.

Başka bir araştırmaya göre erkekler barışmak için partneriyle birlikte olmayı bir çözüm olarak görürken kadınlar bundan hoşlanmıyor. Yine bir araştırmaya göre erkekler ilişkideki büyük bir kavganın ardından kadınlara kıyasla daha çok tahrik oluyor ve gerginliği azaltmak adına cinselliği kullanmayı tercih ediyor. İsrail, Herzliya'daki Interdisciplinary Center Psikoloji Okulu'nda seks üzerine araştırmalar yapan yardımcı profesör ve psikolog Gurit GUR.EB -0.92%% Birnbaum, kadınların erkeklerin tam tersi yönde düşünerek "birliktelik esnasında kendilerini ilişkinin problemlerinden soyutlayamadıklarını" söylüyor.

Widener Üniversitesi'nden Shorey'e göre "doğru" bir şekilde barışmanın beş adımı var. Bu beş adım da tek bir sorunun etrafında toplanıyor: "Benden ne istiyorsun?"

Birinci adım, konuşmak için doğru zamanı beklemek. Shorey, "Karşınızdaki insan hala sinirliyken konuşmak istemezsiniz" diyor ve ekliyor "Çoğu insan 'Özür dilerim, ben bir aptalım' demenin mantıklı olduğunu düşünüyor. Ancak diğer kişi 'Evet, öylesin' deyince tekrar kavga etmeye başlıyorlar."

Taraflardan biri konuşmak istemiyorsa, o kişinin sakinleştiğinden emin olduktan sonra "Konuşmak istiyorum," deyin. Eğer çok ciddi bir kavga ettiyseniz, Shorey barışmak için restoran gibi kalabalık yerlere gitmenizi ve ciddi kavgalardan hiçbirini çocuklarınızın önünde yapmamanızı söylüyor.

İkinci adım, haklı olduğunuzu düşünmeyi bir kenara bırakmak. Kavgadan aklınızda kalan detaylara veya örneklere odaklanmayın, onlar sizin bakış açınıza göre doğru veya yanlış görünecektir. Bunun yerine diğer insanın hissettiklerini düşünün. Shorey, "Yanlış olmayan bir şey varsa o da bir kişinin duygularıdır," diyor.

Üçüncü adım, karşınızdaki insanın hissettiğini düşündüğünüz duyguları ona söylemek. Bu size onun ihtiyaçlarını anlamanızda yardımcı olur. Örneğin "Dün akşam sensiz dışarı çıktığım için alındığını biliyorum," gibi bir cümle kurup karşı tarafa düşüncenizin doğru olup olmadığını sorabilirsiniz.

Shorey, "Çoğu insan özür dilemek istemiyor çünkü hata yaptıklarını kabul etmek istemiyorlar," diyor. Düzgün bir yaklaşım, "Seni üzdüğüm için özür dilerim. Bence dün akşam tek başıma dışarı çıkmamda hiçbir yanlış yok, ancak neden üzüldüğünü anlayabiliyorum. Bunun seni üzdüğünü bildiğim için gitmememin daha doğru olduğunu düşünüyorum," olabilir.

Burada önemli olan nokta şu: Özür diledikten sonra asla "ama" demeyin. "Özür dilerim ama..." dediğinizde tüm amacınızı çöpe atıyorsunuz.

Partnerinizin hissettikleri yüzünden alınmayın. Eğer özür dilediğiniz insan size "Evet, bana kötü davrandın," diyorsa yalnızca başınızı sallamakla yetinin. Buradaki asıl amacınız başkasına hissettirdiğiniz duyguların sorumluluğunu almak.

Son olarak, partnerinize onu gerçekten önemsediğinizi ve davranışınızı düzeltmek istediğinizi söyleyin (partnerinize sarılma, koluna dokunma ya da göz teması kurmak bu noktada kullanılabilir). İki taraf da birbirinin ihtiyaçlarını anladığını söylemeli ve bu ihtiyaçları karşılamayı deneme konusunda istekli olmalı. Shore, "Eğer karşı taraf sizin gerçekten önemsediğinizi düşünüyorsa, büyük sorunların çoğu çözüme ulaşacaktır," diyor.

İkinizin de normal hissetmesi için biraz zaman geçmesi gerektiğini öğrenin. Belli bir zaman geçtikten sonra davranışlarınızı takip edin. Partnerinize "Seni nasıl incittiğimi anladım ve değişmeye çalıştım, nasıl gidiyorum?" diye sormaktan hiçbir zarar gelmez.

Dünya Türkiye İle bilgi paylaşmaya mecbur kaldı

Geçen hafta yapılan NATO zirvesinde, IŞİD konusunda alınan kararlar hayata geçirilmeye başlandı. Başta Almanya, İngiltere, Fransa, Hollanda ve Belçika olmak üzere birçok Avrupa ülkesi Türkiye’den Suriye’ye geçerek başta IŞİD olmak üzere radikal İslamcı gruplara katılan vatandaşları hakkında bilgi paylaşımında bulundu.

İnterpol üzerinden Türkiye’ye 4700 kişilik liste iletildi. Türkiye, Avrupa Birliği ülkelerinin vatandaşı olan bu kişiler için çalışma başlattı. Sınır birlikleri, terör ve istihbarat ekipleriyle liste paylaşıldı. Terör ve istihbarat ekipleri, sınırdaki geçiş noktalarında, havalimanları, gar ve terminallerde de çalışma başlattı. Özellikle sınır illerdeki denetimler artırılarak söz konusu kişilerin sınırı geçmeden Türkiye içinde yakalanması için yeni ekipler kuruldu. Türkiye’nin son 2 yılda Suriye’ye geçmek isteyen Avrupa vatandaşı 830 kişiyi sınırda yakalayarak kendi ülkelerine iade ettiği kaydedildi. Türkiye ayrıca IŞİD’e katıldığı değerlendirilen 2000 kişi için ise arama kararı çıkardı.

GEÇİŞ NOKTASI

IŞİD’in Türkiye sınırının sıfır noktasındaki Atmeh Bölgesi’nde 2 silahlı eğitim kampı bulunduğu, Türkiye üzerinden IŞİD’e katılanların ilk durağının bu kamplar olduğu kaydedildi. Bu bilgi doğrultusunda sınırdaki güvenlik birimlerine uyarı yazısı geçildi. Uyarı yazısında, söz konusu kişilerin sınırı geçmek için kaçakçılarla birlikte hareket ettiği, bunun da kontrolsüz insan trafiği oluşturarak riskler yarattığına dikkat çekilerek, “Yasadışı yollardan sınırdan geçişlerde gerekli hassasiyet” gösterilmesi istendi.

KATILIMA ÖNLEM

Terör ve istihbarat birimlerinin yaptığı çalışmada ise IŞİD’e Türkiye’den yaklaşık 1000 kişinin katıldığı, bu kişilerin şu an Suriye ve Irak’ta IŞİD saflarında savaştığı kaydedildi. Ekipler, Türkiye’den giderek IŞİD’e katılanlar için çalışma başlattı. Bu kapsamda çocukları IŞİD saflarına katılan ailelere ulaşılarak görüşmeler yapılıyor. Ailelerden alınan bilgiler doğrultusunda söz konusu kişilerin Suriye’ye geçişlerine yardımcı oldukları iddia edilen bazı dernekler de mercek altına alındı. Yapılan çalışmalar doğrultusunda Türkiye’den Suriye’ye geçerek IŞİD saflarına katılanların önüne geçilmesi için de önlemler artırıldı.

6 Eylül 2014 Cumartesi

DAMATLIK TAKIM ELBİSELER

Damatlık takım elbise seçiminde dikkat edilmesi gerekenler;

Düğün günü hem bayan için hem erkek için en telaşlı en heyecanlı günlerden biridir. Bugün karşınıza çıkacak en ufak bir olumsuzluk bile sizi normalinden daha fazla etkileyebilir. Zaten yeterince gergin ve stresli bir hazırlığın ardından son aşamaya gelindiğinde her şeyin yolunda olması hem gelin hem de damat adayı için son derece önemlidir.

Gelinlik seçimi başlı başına zor ve uğraş gerektiren bir süreçtir. Erkekler için durum daha kolay gibi görünse de o gün erkekler içinde belki de hayatının en şık ve en özenli olması gereken günlerden biridir. Bu bakımdan erkekler içinde damatlık seçimi büyük önem taşımaktadır.

Bu yazımızda erkekler damatlık seçerken nelere dikkat etmeli, ne gibi durumlardan uzak durmalı bunlardan kısaca bahsedeceğiz.

Damatlık seçimi gelinlik ile uyum gösterecek şekilde olmalıdır. Damatlık takım elbise seçimi eğer diktirilecekse 2 ay önceden terziden randevu alınmalı son ana kesinlikle bırakılmamalıdır. Hazır model seçecekler için böyle bir durum söz konusu değildir. Damatlık takım elbise modellerinde en önemli parça cekettir. Ceketin omuz kısımları çok dar olmamalı ve çok bol da olamamalı bedeninize tam oturmalıdır. Ceket seçimi yaparken önemli bir detay düğünün hangi mevsime denk geldiğidir. Sezona uygun kumaş seçimi açısından bu ayrıntı önemlidir. Ceketinizin kollarının boyu ne çok uzun ne çok kısa olmalı, kol boyunun ayarlanması çok iyi bir şekilde yapılmalıdır.

Damatlık seçimi yapmadan önce renk konusunda bir karar vermek, hem düğünün yapıldığı mevsim hem de yapılacak mekan ve konsepte uygun olarak ayarlamak önemlidir. Kış düğünleri için koyu renkler daha çok tercih edilirken yaz düğünleri için açık krem renkler tercih edilmektedir.

Son olarak zevkinize göre papyon mu fular mı, mendil mi kol düğmeleri mi derken ufak aksesuarların seçimi kalmaktadır.