Teknolojiyi herkes biliyor, herkes kullanıyor da, ne kadar yönetebiliyor?
Teknoloji Yönetimi sadece bir işletmecilik yada kalkınma ekonomisi terimi değil ki artık, hayatımızın, evimizin baş köşesinde.
Ve işte bu yüzden, teknoloji kullanımından ibaret olmayan teknoloji yönetimi, bireysel olarak da edinilmesi gereken temel yetkinliklerden biri.
Cep telefonlarınızı, televizyonlarınızı, bilgisayarlarınızı düşünün.
Kaç yılda bir, ve NEDEN? yeniliyoruz bu cihazlarımızı.
Yenilemeye nasıl karar veriyoruz?
Hangi cihazı, daha doğrusu aldığımız cihazın içindeki yeni yazılım ve donanım teknolojilerinin bize, ihtiyacımıza uygun olduğuna nasıl karar veriyoruz?
Ve nasıl adapte oluyoruz, yeni cihazlarımızla gelen yeni teknolojilere?
Nasıl öğreniyoruz?
Öğrenebiliyor muyuz gerçekten?
Bir önceki cihazlarımızdaki teknolojiyi sonuna kadar kullanıyor ve gerçekten tüketiyor muyuz? Cihazlar bize “haydi Abbas, vakit tamam” mı diyor, yoksa biz, belli bir zaman döngüsünde kendi kendimize mi karar veriyoruz vaktin tamam olduğuna? Ya da birileri mi fısıldıyor kulağımıza “O artık gitmeli” diye. Yada “O gitmese de, yenisi gelsin, bana ne?” diye hezeyanlara mı kapılıyoruz? Hangi rüzgarlara kapılıyor, hangi rüzgarları göğüslüyoruz?
Peki yeni cihazlarımızı edindiğimizde, eskilerini ne yapıyoruz? Ülkedeki tersine lojistik, geri dönüşüm sistemlerini biliyor muyuz? Ülkede hele de elektronikte, geri dönüşüm var mı? Peki bunu sağlayacak lojistik zinciri var mı? Var da biz mi bilmiyoruz? Hakikaten, niye bilmiyoruz, niye sormuyoruz?
Evimizde eski elektronikleri sığdıracak yer bulamamaktan bu kadar muzdaripken, yakında elektronik çöpü evlerde yaşama riski altındayken neden merak etmiyoruz? Merak edenler varsa, bununla yetiniyor mu? Neden merakla yetinmeyip talep de etmiyoruz?
Ya da birden “sadaka verme sevdasına düşen mecburi iyilik sever mi oluyoruz? “İhtiyacı olan birileri varsa, bizim eski TV, PC, telefonu verelim” ne kadar çözüm oluyor? Oluyor mu gerçekten?
İhtiyaç sahibinin tanımını ekonomik olarak mı, teknolojik olarak mı yorumluyoruz? Linux vb.tuhaf (!) işletim sistemlerini, kullanıla kullanıla grileşmiş eski (!) teknolojili PC’lere kurup, o enkaz gibi görünen donanımlarda, bizim pırıl pırıl dizüstülerimizde çalıştığımızdan daha hızlı çalışabilen birilerinin olduğunun farkında mıyız?
Araba seçerken ikinci el değerini elüstünde tutarken, bilgi teknolojisi donanımlarında aklımıza bile neden gelmiyor ikinci el? İkinci eli olmaz mı ki gerçekten?
Hadi eski elektroniği evden yada elden çıkardık, bunlar bir yerlerde üstüste çöp dağları oluşturuyorsa ya? Wall E’nin gerçek olmasından korkmuyor muyuz hiç? Yoksa korkularımız hala “2001: Uzay Macerası”nın Hal 9000 adındaki şizofren bilgisayarıyla mı sınırlı?
Yazılımın geri dönüşümü kolay malum, silersin olur biter. Peki yazılıma yaptığımız harcamayı kişisel gelir gider tablosundan o kadar kolay silebiliyor muyuz?
Teknolojiyi yönetmeyi, temel olarak, ihtiyaç belirleme, seçme, edinme, öğrenme, yararlanma, geliştirme, koruma diye başlıklara ayırırken teoriler, biz bunların hangisinde en çok zaman ve para harcıyor, hangisinde tatmin oluyor ve hakkını veriyoruz?
Bilinen şu ki, teknoloji harcamaları hane halkı harcamalarında giderek daha yüksek yüzdeler tutuyor. Teknolojinin hayatı şekillendirdiğine her an şahit olduğumuz bir dönemde, mağara duvarlarına dönmeye niyetimiz tabi ki yok. Ama yavaşlayan bilgisayarınızı değiştirmeye “gerçekten ihtiyacımız var mı?” diye sormadan teknomarketlerin yoluna düşüyor, yada düşürülüyorsak, teknoloji yönetimi ve bunun hemen yanıbaşında da “teknolojik yenilik yönetimi” gibi kavramlara konferans salonlarında, toplantı odalarında ve binlerce sayfada yer vermemiz, ne kadar işe yarıyor? Terzi kendi söküğünü genel de dikemiyor evet, ama terzi kendi diktiğini “sıkıldığından” söküyor mu?
“Teknoloji ödemeleri dengesi” ekonomi sayfalarında yer bulamıyor. “Yüksek teknolojili ürünler” ithalat ve ihracatına ise hiç bakasımız yok. Biz yükselen pazarlar, bilgi teknolojisi satınalmak söz konusu olduğunda, başımızı göğe vardıracak kadar yükseliyoruz. Adı üstünde “Pazar”ız. Ama üzerinde yükseldiğimiz dalga, bizim sahillere pek vurmuyor.
Adettendir, sonuçta diyelim;
Biz teknolojiyi, kurumsalı geçtik, bireysel olarak bile yönetemeyince... hayır, sanıldığı gibi, teknoloji bizi yönetmiyor. Çünkü teknoloji, itaat isteyen, güç meraklısı bir tiran değil. Olamaz da, çünkü bir kere canlı bile değil, farkında mıyız?
Teknolojiyi üretenler, geliştirenler bile değil direksiyonda çoğu zaman.
Teknolojiyi pazarlayanlar yönetiyor çoğunlukla bizi belki.
“Tüketme” psikolojisine girmek bu yazının iddiası değil o ayrı.
Nereden başlamalı peki? Çalıştığımız kurumlar için yaptığımız satın alma sözleşmelerindeki hassasiyetleri kişisel hayatımıza taşımak çok mu iddialı olur? “Satın aldığım bu cihazı değiştirmek istediğimde ne olacak? Bu harcamayı hiç yapmamışım gibi mi davranacaksınız? Geri alıp çöp olmasına engel olacak mısınız? Çöp olursa yeryüzüne ne zarar verecek?” gibi sorular sormayı önermek için çok erken belki.
Ama ünlü yaşlı kızılderilinin dediği gibi,
Akıllı telefonları, tabletleri, LED TV’leri yiyemeyeceğimizi anladığımızda çok geç olmaması dileğiyle ....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder