15 Eylül 2014 Pazartesi

3. dünya ülkesi olarak apple i 300 dolar pahalı alıyoruz

Apple, iPhone 6 ve iPhone 6 Plus modelleriyle meraklılarını hayal kırıklığına uğrattı. Kamera ve işlemciyi güçlendirmekle yetinen Apple, kullanıcılarını yine şarj kablolarına mahkum edecek.2 bin 349 TL’den başlayan yeni iPhone 6’yı Türkiye yerine ABD’den alanlar, Apple Watch’un fiyatı kadar farkla ucuza alabilecek. iPhone 6'nın en ucuz versiyonunu ABD'den alanlar 690 TL daha az ödeyecek.

ÖNCEKİ gece yeni akıllı telefon modelleri olan iPhone 6 ve iPhone 6 Plus’ı tanıtan teknoloji devi Apple, bu kez beklentileri karşılayamadı. Büyük ekran dışında özellikleri ve yenilikler bakımından bir önceki modele göre pek değişiklik sunmayan yeni iPhone modelleri, batarya konusunda da yine sınıfta kaldı. 4 inçlik ekran boyutunu iPhone 6 ile 4.7 inç ve iPhone 6 Plus ile 5.5 ince çıkaran şirket, tarihinde ilk kez rakiplerini izlemeyi tercih etti. Apple’ın ezeli rakibi Samsung’un Note serisi başta olmak üzere birçok akıllı telefon üreticisi bilgisayar ile akıllı telefonları birleştiren dev ekranlı akıllı telefonları uzun süreden beri kullanıcılara sunuyordu. iPhone 6 Plus’ın tanıtılmasıyla, Apple da aynı yola girdi.

ŞARJ SORUNU

iPhone 6 modelleri, özellikleri bakımından da kullanıcıları etkileyemedi. Apple bir önceki modele göre yeni iPhone 6’da sadece kamera ve işlemciyi güçlendirdi. Özellikle kullanıcıların sık sık şikayet ettiği şarj ömrüyse çok az değişti. iPhone 5S’lerde yer alan 1560 mAh kapasiteli batarya iPhone 6’da 1810 mAh’ye yükseltildi. Bu da günlük kullanımda şarj ömrünü yaklaşık 1 saat arttırabilecek nitelikte. iPhone 6 Plus’ta ise 2915 mAh’ye çıktı. Ancak iPhone 6 Plus’ın büyük ekrana sahip olmasından dolayı, şarj ömrü de tartışma yarattı.

SAAT BEDAVAYA GELİYOR

Öte yandan önceki modellere göre 200 TL zamla gelen yeni iPhone’larda bu kez öyle bir fark oluştu ki, iPhone’u Türkiye yerine ABD’den alan bir tüketici Apple’ın akıllı saati Apple Watch’u bedavaya getirebiliyor. Apple Türkiye’de, iPhone 6’yı 2 bin 349 TL’ye, iPhone 6 Plus’ı 2 bin 646 TL’ye satacağını açıkladı. ABD’deki vergi dahil fiyat iPhone 6 için 700, iPhone 6 Plus ise 810 dolar. Türkiye’deki 119.50 TL’lik kayıt ücreti eklenince iPhone 6 yaklaşık 1660 TL’ye, iPhone 6 Plus ise 1900 TL’ye denk geliyor. ABD’den alınan ile Türkiye arasında iPhone 6’da 690 TL ve iPhone 6 Plus’ta 750 TL’lik bir fark oluşuyor. Bu fark Apple’ın ABD satış fiyatını 349 dolar olarak belirlenen Apple Watch’un fiyatına eşit. iPhone 6’yı Türkiye yerine ABD’den alan bir tüketici, Apple Watch’u bedavaya takacak.

Apple izlediği fiyat politikası nedeniyle iPhone’lar ABD’de 649 dolardan başlayan fiyatlarla satışa sunuyor. iPhone 5S, ABD’de geçen yıl 649 dolardan, Türkiye’de ise 2149 TL’den satışa çıkmıştı. Ancak iPhone 6’nın satış fiyatı ABD’de geçen yıl aynı tutulmasına rağmen Türkiye’de 200 TL zamlanarak 2 bin 349 TL’ye çıktı. Bunun sebebiyse dolardaki artış. Geçen yıl aynı dönemde 2 TL civarında olan dolar, yüzde 10 civarında yükselerek 2.20 TL’ye ulaştı. Söz konusu dönemdeki fark ise iPhone fiyatlarına direkt olarak yansıtıldı. Yapılan bu zam ile birlikte en pahalı iPhone fiyatıysa yine Türkiye’de olmaya devam etti. Mobile Unlocked sitesinde yer alan bilgilere göre Türkiye, Brezilya ve Ürdün’den sonra en pahalı iPhone satılan ülke olmaya devam etti.

13 Eylül 2014 Cumartesi

Seçim nedeni ile merkez bankası üzerindeki baskı artacak

Merkez Bankası üzerindeki baskı artacak

Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch dün açıklanan 2. çeyrek büyüme verisinin ardından TC Merkez Bankası üzerinde faiz indirimi için siyasi baskının artabileceğine dikkat çekti.

Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye ekonomisine ilişkin yeni açıklamalar yaptı.

Türkiye ekonomisindeki yeniden dengelenmenin giderek daha güç hale geldiğini belirten Fitch kredi büyümesindeki yavaşlamanın hız kestiğini, faiz indirimlerinin ise bu trendi tersine çevirebileceğini belirtti. Fitch merkez bankası araştırmalarının da cari açığın kredi büyümesine duyarlı olduğunu gösterdiğini vurguladı.

Fitch'in açıklamalarından satır başları:

* Gelecek yılki parlamento seçimleri öncesinde ekonomide popülizm bir risk oluşturuyor.

* Ancak hükümetin deneyimli ekonomi takımı görevine devam ediyor, ilk yarı bütçe sonuçları mali disiplinin korunduğunu gösteriyor.

* Merkez Bankası üzerinde faiz indirimi için siyasi baskının azaldığına dair bir işaret yok; ikinci çeyrek büyüme verisinin ardından bu baskının artabileceğini düşünüyoruz.

NOT DEĞERLENDİRMESİ EKİM'DE

Öte yandan Fitch Türkiye not değerlendirmesini 3 Ekim'de açıklayacak. Bugün Türkiye ekonomisi ile ilgili İstanbul'da konferans düzenleyen kurumdan Türkiye'nin notu ile ilgili doğrudan bir açıklama beklenmiyor. Ak Yatırım Uluslararası Piyasalar Müdürü Gökhan Şen kurumun bugünkü konferansının daha çok şirketler ile alakalı olup bu tip toplantılarda ülke kredi notuna ilişkin bir aksiyon beklememek gerektiğini belirtti. Gökhan Şen araştırma notunda "Bu sabah gelen kısa metinde yine ekonomiye ilişkin zorluklara vurgu yapan kurumun temelde iki mesajı var. Yapışkan enflasyona karşın yapılan faiz indirimleri ve bunun merkez bankası üzerindeki baskı olarak algılandığı bunlardan ilki. Diğer ise kısa vadeli dış borcun oranının arttığı ve fonlamasına ilişkin sıkıntıların sürdüğü. Bunun da olası bir global sermaye çıkışı yaşanması durumunda finansal istikrara zarar verebileceği. Türkiye’nin içinde bulunduğu yatırım yapılabilir liginde dış şoklara karşı kırılganlık sıralamasında mukayeseli olarak daha düşük bir skor kaydetmesi sebebiyle olası bir 17 Eylül (Fed faiz kararı – FOMC) şoku yaşanması durumunda ise görünümde bir değişiklik yaşanması olası" dedi.

12 Eylül 2014 Cuma

Yabancı Yatırımcı Türk Hukukuna Güvenmiyor

Türk hukukuna güvenmeyen yabancı yatırımcı İsviçre'de tahkimin yolunu tutuyor

Sadece 2013'de 12.6 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırım çeken Türkiye'de yabancı yatırımcının hukuka güveni azalıyor. Özellikle 17 Aralık süreci sonrasında başlayan hükümetin hukuka müdahale ettiği yönündeki tartışmalar, yabancı yatırımcının duvarlarında "Adalet Mülkün Temelidir" yazılı Türk mahkemelerine gitme eğiliminin düşmesine neden oldu. Bağımsızlık ve hız isteyen tedirgin yatırımcının gözdesi: Uluslararası tahkim.

Uluslararası yatırımcılarla çalışan avukatlara göre özellikle 17 Aralık süreci sonrası yaşanan hakim atamalarının ve bu hakimlerin basına verdiği demeçlerin ardından yabancı yatırımcı sürece dair endişe duymaya başladı. Lokal ve uluslararası şirketlere hukuk servisi veren Göksu Avukatlık'ın kurucusu Noyan Göksu'ya göre yabancı yatırımcıların idrak eşiği bizimkinden farklı. Göksu "Yargıdaki kitlesel görev yeri değişimlerini bir kaç ay geriden de olsa görüyorlar. Tam anlamıyorlar ve anlamadıklarından korkma tepkisi veriyorlar. Siyasetin hukuka müdahalesi sıkça soruluyor diyebilirim" dedi.

'YARGIDAKİ ATAMALAR SİYASİ Mİ?' SORUSU GELİYOR

“Deneyimli hukuk müşavirleri olan yabancı şirketlerin kendilerini Türk mahkemelerinin emin ellerine teslim ettiğine pek rastlamıyoruz.”

Yabancıların en çok sorguladıkları konuların yargıdaki atamaların siyasi olup olmadığı, hakim ve savcı güvencesi gibi noktalarda olduğunu dile getiren Göksu "Deneyimli hukuk müşavirleri olan yabancı şirketlerin kendilerini Türk mahkemelerinin emin ellerine teslim ettiğine pek rastlamıyoruz. Onlar tahkimin tarafsız ve uzman hakemlerce yargılanma, dil, üslup ve usul bakımından esneklik, tanık ve bilirkişileri sorgulamada özgürlük, hızlı tebligat, 150'den fazla ülkede tenfiz imkanı gibi görece üstünlüklerini tartışmıyorlar bile" diyor.

TÜRK MAHKEMESİ YILMIŞLIK VE ISRARLA SEÇİLİYOR

Tahkim nedir?

Tahkim taraflar arasında çıkan uyuşmazlıkların devletin resmi yargı organları yerine, kendileri tarafından belirlenen hakemlerce çözümlendiği bir uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak tanımlanıyor.

Göksu Türk mahkemelerinin yetkili kılındığı durumlarda bunun en yaygın sebeplerini aynı taslak sözleşmeye onlarca saat bakmış olmaktan ötürü yılmışlık ya da ticari bileği kuvvetli Türk tarafın ısrarı olarak belirtiyor.. "15 yıla yaklaşan tahkim uygulamacılığım boyunca her geçen sene tahkim sayısı ve türlerinin hiç durmadan arttığına şahit olageldim" diyor.

Çalışma alanı çoğunlukla yabancı fon ve şirketlerin Türkiye'deki şirket satın almaları/birleşmeleri ile genel danışmanlık alanında olan Avukat Ahmet Güran ise son 1 yılda yabancı yatırımcının Türkiye'de hukuka dair daha soru sorma eğiliminin her zamankinden fazla olmadığını, ama seçim sonuçlarının etkileri konusunda meraklı olduklarını söyledi. "Torba yasa kapsamında nelerin olduğu ve mecliste bekleyen tasarılar hakkında görüş almayı tercih ediyorlar" dedi.

TÜRK ŞİRKETLER DE DOĞU BLOK'U ÜLKELERİNDE TAHKİM İSTİYOR

Bir taraf devlet ise tahkim daha kolay

Cenevre ve Zürih'in tahkim için en çok tercih edilen şehirler olduğunu ifade eden Güran, Tahkim'in Türkiye'de yükselen trendinin geçmişini şöyle anlattı: " 2004 - 2009 tarihleri arasında Türkiye'de özelleştirmeler, şirket satın almaları ve birleşmeleri inanılmaz boyutta idi. Bu dönemde yabancı yatırımcılar uluslararası tahkim şartını talep ediyorlardı. Bir tarafın devlet olduğu ihtilaflarda tahkim yargılaması daha kolay gidilebilen bir yoldu. Devlet yatırımlarından kaynaklanan ve özelleştirme sonrası yaşanan ihtilaflarla ilgili olarak özellikle elektrik sektöründe ciddi boyutlarda uluslararası tahkim yargılaması yapıldı."

Sorunların Türk mahkemeleri veya tahkimde çözülmesinin yabancı yatırımcıdan yatırımcıya değişen bir konu olduğunu ifade eden Güran "Eğer Türkiye'de faaliyet gösteren bir Anonim Şirket ya da Limited Şirket şeklinde bir tüzel kişiliğe sahip yatırımları var ise, ihtilaflarını yasalardan gelen hükümler doğrultusunda Türk Mahkemelerinde çözüyorlar. Ancak, Türkiye'de bir tüzel kişiliği bulunmuyorsa, yapılan işin niteliğine göre tahkim şartı talebi bulunmakta. Hatta, bazı Türk şirketleri de eski doğu bloğu ülkelerinde iş yaparken tahkim şartının konmasını talep ediyor" diye konuştu.

“Türkiye'de hukuka dair soru sorma eğilimi her zamankinden fazla değil. Ama seçim sonuçlarının etkileri konusunda meraklılar”

Özel sektörün dahil olduğu ihtilaflarda özellikle Türk tarafının tahkime gitmekten kaçınmakta olduğunu dile getiren Güran "Fakat, yabancı yatırımcılar ile iş yapabilmek için sözleşmelerdeki tahkim şartını kabul etmek zorunda kalıyorlar. Yabancıların baskısı nedeniyle tahkim şartını daha sık görmek mümkün" dedi..

Yabancıların tüm ticari iş ve sözleşmelerinde dikkat ettikleri öncelikli konulardan birinin faaliyette bulunulan ülkenin hukuk siteminin yatırımcıyı koruyup korumadığı meselesi olduğuna dikkat çeken Avukat Umut Metin ise "Hiçbir şirket hukuki anlamda güvende olduğunu hissetmediği bir ülkeye yatırım yapmaz. Bu manada hukuki güvenliğin yabancı yatırımcılar için olmazsa olmaz bir zemin" dedi.

“Yabancıların aradığı husus -yeni adliye binalarından önce adaletin bağımsız, tarafsız, hızlı şekilde dağıtıldığı hukuk merkezlerinin varlığı”

Türkiye'de yargı için ayrılan bütçede son yıllarda önemli artış olduğunu belirten Metin "Bu artışın yoğun olarak yeni adliye binalarının yapımından kaynaklanıyor. Oysa, yabancıların aradığı husus - yeni adliye binalarından önce- adaletin bağımsız, tarafsız, hızlı şekilde dağıtıldığı hukuk merkezlerinin varlığı" dedi.

Fiziken gitmek gerekmiyor

Uzmanların verdiği bilgilere göre genel kanının aksine tahkim yeri olarak belli bir ülke, daha doğrusu şehir seçmek, duruşma ve toplantıların orada yapılmasını gerektirmiyor. Sözleşmeye Cenevre'de MTO tahkimi yazılırsa, tarifeli uçuşla Cenevre'ye gitmek, cep yakan faturalara maruz kalmak akla geliyor. ICC (Fransa) daha kolay vize veriyor diye Paris'i seçmek revaçta. Oysa tahkim yerini seçmek demek, oraya fiziken seyahat etmek değil tahkim yargılamasına müdahil olabilecek ülke/kent mahkemesini ve usul yasalarını seçmek anlamına geliyor.

Son dönemde hukuk güvenliğinin tartışılır hale gelmesi ve bazı yargıçların siyasi aktörler tarafından baskılandığını dillendirmesinin sonucunda yabancıların hukuk konusundaki endişelerinin arttığını ifade eden Metin "Türkler ile iş yapan, Türkiye'ye yatırım yaban yabancıların imzaladıkları ticari sözleşmelerde Türk Hukuku yerine, kendi ülke hukuklarının tercihi yönünde ısrarcı olduklarını gözlemlemekteyim" diye konuştu.

Metin uyuşmazlık çözümü için, yine tahkim merkezlerinin Türkiye dışında (İsviçre), LCIA (Birleşik Krallık), SIAC (Singapur) yönünde tercihlerde yabancılarca ısrarcı olunduğunu da dile getirdi. İsviçre ve Londra'nın açık ara talep gören tahkim merkezleri olduğunu söyledi.

Bu ısrarcılığın bir sebebini de Türkiye'deki hukuki güvenliğinin tartışılır bir dönemden geçiyor olması olarak açıklayan Metin, "Diğer bir önemli nedeni ise alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinden milletlerarası ticaret açısından en uygulanabilir olan tahkim yönünden Türkiye'de şuan için uluslararası ticaret açısından tercih edilebilir bir tahkim merkezinin var edilememiş olması gerçeğidir" diye konuştu.

Aslında konu sadece uluslararası yatırımcıyı değil, Türk iş dünyasını da tedirgin ediyor. Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Dinçer, geçen hafta Ankara temasları sonrası yaptığı basın toplantısında "Dış ya da iç güçler, hangi nedenle olursa olsun, Türkiye büyük bir itibar kaybetmiştir. Vatandaşın hukuk düzenine güveninde ciddi bir erozyon vardır" diye konuşmuştu.

Kavgada bile söylememeniz gerekenler

Sevdiğiniz biriyle kavga ettinizi düşünün. Peki şimdi barışmak için yapacaksınız?

Psikolog ve terapistlere göre edilen bir kavganın ardından yapılan en büyük hata, çabucak özür dileyip konuyu kapatmak.

Bir sorunu düzeltirken yapılması gereken, altında yatan asıl sorunu bulmaktan geçiyor. Kavganın asıl nedenini anlamazsanız, ki bunlar yalnızca incittiği duygulardan ibaret değil, gelecekte aynı konuda tekrar kavga edersiniz. Hatta daha kötüsü bile olabilir: Kavga etmeniz konusunda kavga etmeye başlayabilirsiniz.

ABD'de yaşayan Kim ve Dexter Hardy, 28 yıllık evlilikleri boyunca konu ister para, ister çocuklar, ister se akrabalar olsun her konuda kavga ettiklerini söylüyor. Hardy çifti, yıllar geçtikçe kavgaların daha büyük duygusal boyutlarda yaşandığını ve bu kavgaların ardından her şeyin eskiye dönmesi için daha fazla zaman gerektiğini belirtiyor. Çift, ettikleri kavgalarda Dexter Hardy'nin kinayeli ve kırıcı cümleler söylemesi ve eşinin bağırıp çağırarak bazı eşyaları yere atması büyük sorunlara yol açarken, Kim Hardy'nin her kavga sonunda kapıyı çarparak gittiğini ve aralarındaki gerginliğin günlerce sürdüğünü söyledi.

Widener Üniversitesi Klinik Psikoloji Enstitüsü'nde yardımcı profesör olarak yüksek lisans dersleri veren psikolog Hal Shorey, "Bir kavganın ardından barışmanın tek yolu ettiğiniz kavganın her ilişkide olabileceğini anlamak," diyor. Kişilik üzerine araştırmalar yapan ve çiftlerle birlikte çalışan Shorey, "Sorunu görmezden gelmek değil, çözmek istiyorsunuz," diye belirtiyor.

Kuşkusuz, gerginlikten rahatsız olmayan ve sorunlar hakkında konuşmak isteyen bazı insanlar var.

Ancak diğerleri her türlü tartışmadan kaçıyor. Bazı insanlar kavganın hemen bitmesini ve her şeyin iyi olduğunu bilmek istiyor (öyle olmasa bile). Bazıları ise hiçbir şekilde yorum yapmıyor ve her anlaşmazlığı aynı tavırla noktalıyor: Sessiz kalarak.

Kavganın ardından Barışmanın 5 yolu

Kavga eden olarak hem kendiniz hem de karşınızdaki sakinleşene kadar bekleyin.

Haklı olduğunuzu savunmaktan vazgeçin, haklı olmanız barışmanızı sağlamaz. Kavga sebebine ve detaylara değil nasıl hissettiğinize odaklanın, hislerinizi ifade etmeniz karşıdakinin sizin hislerinizi ve nasıl düşündüğünüz hakkında fikir sahibi olmasını sağlar.

Karşınızdakini nasıl hissettiğini düşünüyorsunuz bunu ifade edin. Bunu kelimeler ile ifade edin, çünkü bu karşınızdakinin de nasıl göründüğü hakkında ona fikir verecektir.

Kendinizi savunmaya çalışmayın olan oldu artık. Basıl tamir edebiliriz e odaklanın.

Bu konuşmanın ardından kendinize ve karşınızdakine zaman tanıyın

Araştırmalar, erkek ve kadınların duruma farklı baktığını gösteriyor. "Personal Relationship" isimli dergide 2003 yılında yayımlanan ve dünya çapında 62 kültürel bölgede yapılan araştırmada erkeklerin kadınlara kıyasla sorunları görmezden gelmeme konusunda daha istekli olduğu bulundu. Elbette, her şeyde olduğu gibi bu konuda da bazı istisnalar olabilir. Ancak genele bakıldığında erkekler, kadınlara göre kendilerini kötü hissettiren duygulardan ve kavgalardan uzak durmayı daha çok tercih ediyor. Kadınlar sorunları konuşmayı isterken erkekler sorunların üstünde durmamayı tercih ediyor.

Başka bir araştırmaya göre erkekler barışmak için partneriyle birlikte olmayı bir çözüm olarak görürken kadınlar bundan hoşlanmıyor. Yine bir araştırmaya göre erkekler ilişkideki büyük bir kavganın ardından kadınlara kıyasla daha çok tahrik oluyor ve gerginliği azaltmak adına cinselliği kullanmayı tercih ediyor. İsrail, Herzliya'daki Interdisciplinary Center Psikoloji Okulu'nda seks üzerine araştırmalar yapan yardımcı profesör ve psikolog Gurit GUR.EB -0.92%% Birnbaum, kadınların erkeklerin tam tersi yönde düşünerek "birliktelik esnasında kendilerini ilişkinin problemlerinden soyutlayamadıklarını" söylüyor.

Widener Üniversitesi'nden Shorey'e göre "doğru" bir şekilde barışmanın beş adımı var. Bu beş adım da tek bir sorunun etrafında toplanıyor: "Benden ne istiyorsun?"

Birinci adım, konuşmak için doğru zamanı beklemek. Shorey, "Karşınızdaki insan hala sinirliyken konuşmak istemezsiniz" diyor ve ekliyor "Çoğu insan 'Özür dilerim, ben bir aptalım' demenin mantıklı olduğunu düşünüyor. Ancak diğer kişi 'Evet, öylesin' deyince tekrar kavga etmeye başlıyorlar."

Taraflardan biri konuşmak istemiyorsa, o kişinin sakinleştiğinden emin olduktan sonra "Konuşmak istiyorum," deyin. Eğer çok ciddi bir kavga ettiyseniz, Shorey barışmak için restoran gibi kalabalık yerlere gitmenizi ve ciddi kavgalardan hiçbirini çocuklarınızın önünde yapmamanızı söylüyor.

İkinci adım, haklı olduğunuzu düşünmeyi bir kenara bırakmak. Kavgadan aklınızda kalan detaylara veya örneklere odaklanmayın, onlar sizin bakış açınıza göre doğru veya yanlış görünecektir. Bunun yerine diğer insanın hissettiklerini düşünün. Shorey, "Yanlış olmayan bir şey varsa o da bir kişinin duygularıdır," diyor.

Üçüncü adım, karşınızdaki insanın hissettiğini düşündüğünüz duyguları ona söylemek. Bu size onun ihtiyaçlarını anlamanızda yardımcı olur. Örneğin "Dün akşam sensiz dışarı çıktığım için alındığını biliyorum," gibi bir cümle kurup karşı tarafa düşüncenizin doğru olup olmadığını sorabilirsiniz.

Shorey, "Çoğu insan özür dilemek istemiyor çünkü hata yaptıklarını kabul etmek istemiyorlar," diyor. Düzgün bir yaklaşım, "Seni üzdüğüm için özür dilerim. Bence dün akşam tek başıma dışarı çıkmamda hiçbir yanlış yok, ancak neden üzüldüğünü anlayabiliyorum. Bunun seni üzdüğünü bildiğim için gitmememin daha doğru olduğunu düşünüyorum," olabilir.

Burada önemli olan nokta şu: Özür diledikten sonra asla "ama" demeyin. "Özür dilerim ama..." dediğinizde tüm amacınızı çöpe atıyorsunuz.

Partnerinizin hissettikleri yüzünden alınmayın. Eğer özür dilediğiniz insan size "Evet, bana kötü davrandın," diyorsa yalnızca başınızı sallamakla yetinin. Buradaki asıl amacınız başkasına hissettirdiğiniz duyguların sorumluluğunu almak.

Son olarak, partnerinize onu gerçekten önemsediğinizi ve davranışınızı düzeltmek istediğinizi söyleyin (partnerinize sarılma, koluna dokunma ya da göz teması kurmak bu noktada kullanılabilir). İki taraf da birbirinin ihtiyaçlarını anladığını söylemeli ve bu ihtiyaçları karşılamayı deneme konusunda istekli olmalı. Shore, "Eğer karşı taraf sizin gerçekten önemsediğinizi düşünüyorsa, büyük sorunların çoğu çözüme ulaşacaktır," diyor.

İkinizin de normal hissetmesi için biraz zaman geçmesi gerektiğini öğrenin. Belli bir zaman geçtikten sonra davranışlarınızı takip edin. Partnerinize "Seni nasıl incittiğimi anladım ve değişmeye çalıştım, nasıl gidiyorum?" diye sormaktan hiçbir zarar gelmez.

Dünya Türkiye İle bilgi paylaşmaya mecbur kaldı

Geçen hafta yapılan NATO zirvesinde, IŞİD konusunda alınan kararlar hayata geçirilmeye başlandı. Başta Almanya, İngiltere, Fransa, Hollanda ve Belçika olmak üzere birçok Avrupa ülkesi Türkiye’den Suriye’ye geçerek başta IŞİD olmak üzere radikal İslamcı gruplara katılan vatandaşları hakkında bilgi paylaşımında bulundu.

İnterpol üzerinden Türkiye’ye 4700 kişilik liste iletildi. Türkiye, Avrupa Birliği ülkelerinin vatandaşı olan bu kişiler için çalışma başlattı. Sınır birlikleri, terör ve istihbarat ekipleriyle liste paylaşıldı. Terör ve istihbarat ekipleri, sınırdaki geçiş noktalarında, havalimanları, gar ve terminallerde de çalışma başlattı. Özellikle sınır illerdeki denetimler artırılarak söz konusu kişilerin sınırı geçmeden Türkiye içinde yakalanması için yeni ekipler kuruldu. Türkiye’nin son 2 yılda Suriye’ye geçmek isteyen Avrupa vatandaşı 830 kişiyi sınırda yakalayarak kendi ülkelerine iade ettiği kaydedildi. Türkiye ayrıca IŞİD’e katıldığı değerlendirilen 2000 kişi için ise arama kararı çıkardı.

GEÇİŞ NOKTASI

IŞİD’in Türkiye sınırının sıfır noktasındaki Atmeh Bölgesi’nde 2 silahlı eğitim kampı bulunduğu, Türkiye üzerinden IŞİD’e katılanların ilk durağının bu kamplar olduğu kaydedildi. Bu bilgi doğrultusunda sınırdaki güvenlik birimlerine uyarı yazısı geçildi. Uyarı yazısında, söz konusu kişilerin sınırı geçmek için kaçakçılarla birlikte hareket ettiği, bunun da kontrolsüz insan trafiği oluşturarak riskler yarattığına dikkat çekilerek, “Yasadışı yollardan sınırdan geçişlerde gerekli hassasiyet” gösterilmesi istendi.

KATILIMA ÖNLEM

Terör ve istihbarat birimlerinin yaptığı çalışmada ise IŞİD’e Türkiye’den yaklaşık 1000 kişinin katıldığı, bu kişilerin şu an Suriye ve Irak’ta IŞİD saflarında savaştığı kaydedildi. Ekipler, Türkiye’den giderek IŞİD’e katılanlar için çalışma başlattı. Bu kapsamda çocukları IŞİD saflarına katılan ailelere ulaşılarak görüşmeler yapılıyor. Ailelerden alınan bilgiler doğrultusunda söz konusu kişilerin Suriye’ye geçişlerine yardımcı oldukları iddia edilen bazı dernekler de mercek altına alındı. Yapılan çalışmalar doğrultusunda Türkiye’den Suriye’ye geçerek IŞİD saflarına katılanların önüne geçilmesi için de önlemler artırıldı.

6 Eylül 2014 Cumartesi

DAMATLIK TAKIM ELBİSELER

Damatlık takım elbise seçiminde dikkat edilmesi gerekenler;

Düğün günü hem bayan için hem erkek için en telaşlı en heyecanlı günlerden biridir. Bugün karşınıza çıkacak en ufak bir olumsuzluk bile sizi normalinden daha fazla etkileyebilir. Zaten yeterince gergin ve stresli bir hazırlığın ardından son aşamaya gelindiğinde her şeyin yolunda olması hem gelin hem de damat adayı için son derece önemlidir.

Gelinlik seçimi başlı başına zor ve uğraş gerektiren bir süreçtir. Erkekler için durum daha kolay gibi görünse de o gün erkekler içinde belki de hayatının en şık ve en özenli olması gereken günlerden biridir. Bu bakımdan erkekler içinde damatlık seçimi büyük önem taşımaktadır.

Bu yazımızda erkekler damatlık seçerken nelere dikkat etmeli, ne gibi durumlardan uzak durmalı bunlardan kısaca bahsedeceğiz.

Damatlık seçimi gelinlik ile uyum gösterecek şekilde olmalıdır. Damatlık takım elbise seçimi eğer diktirilecekse 2 ay önceden terziden randevu alınmalı son ana kesinlikle bırakılmamalıdır. Hazır model seçecekler için böyle bir durum söz konusu değildir. Damatlık takım elbise modellerinde en önemli parça cekettir. Ceketin omuz kısımları çok dar olmamalı ve çok bol da olamamalı bedeninize tam oturmalıdır. Ceket seçimi yaparken önemli bir detay düğünün hangi mevsime denk geldiğidir. Sezona uygun kumaş seçimi açısından bu ayrıntı önemlidir. Ceketinizin kollarının boyu ne çok uzun ne çok kısa olmalı, kol boyunun ayarlanması çok iyi bir şekilde yapılmalıdır.

Damatlık seçimi yapmadan önce renk konusunda bir karar vermek, hem düğünün yapıldığı mevsim hem de yapılacak mekan ve konsepte uygun olarak ayarlamak önemlidir. Kış düğünleri için koyu renkler daha çok tercih edilirken yaz düğünleri için açık krem renkler tercih edilmektedir.

Son olarak zevkinize göre papyon mu fular mı, mendil mi kol düğmeleri mi derken ufak aksesuarların seçimi kalmaktadır.

29 Ağustos 2014 Cuma

Hadis-i Şerif İle Işid e cevap veren Norveç

Norveç Başbakanı Hadis-i Şerif okudu

Norveç'te, terör örgütü Irak Şam İslam Devleti'nin (IŞİD) saldırı ve katliamları, Başbakan Erna Solberg, İslami kuruluşlar, kilise temsilcileri ve siyasi parti liderlerinin de katıldığı yürüyüş ve mitingle protesto edildi.  Başkent Oslo'nun Grönland semtinde akşam saatlerinde başlayan yürüyüşe, farklı dinlere mensup yaklaşık 7 bin kişi katıldı. IŞİD ile bu terör örgütünün destekçisi olduğunu açıklayan Norveç'teki "Profetens Ummah" adlı dernek aleyhine sloganlar atan protestocular, Norveç Parlamentosu önüne kadar yürüdükten sonra burada konuşmalar yapıldı. 

Burada düzenlenen mitinge Başbakan Erna Solberg, ana muhalefetteki İşçi Partisi Genel Başkanı Jonas Göhr Störe, Oslo Kilisesi Temsilcisi May-Anne Grasaas, İslami Çatı Kuruluşu IRN'nin Genel Sekreteri Mehtab Afsar ve din adamları katıldı. IRN adına konuşan Mehtab Afsar, İslam'ın, IŞİD gibi aşırı gruplar yüzünden yanlış anlaşıldığını belirterek, bugünkü yürüyüşün aradaki farkı ortaya koyduğunu ifade etti. Aşırılıkların her toplumda olduğunun altını çizen Afsar, "iki hafta önce başörtüsü kullanmaya başlayan kızım okulundaki öğretmen tarafından hakarete uğradı. Herkesin bu konuda önyargılardan kurtulması gerekiyor" diye konuştu.

BAŞBAKAN HADİS-İ ŞERİF OKUDU

Norveç Başbakanı Solberg de aşırılıklara karşı mücadele edileceğinin altını çizerek, kürsüden Hadis-i Şerif okudu. "Sizden biriniz bir kötülük gördüğünde bunu eliyle değiştirsin, şayet buna gücü yetmezse diliyle düzeltsin, ona da gücü yetmezse kalbiyle bugz etsin. Bu da imanın en zayıf noktasıdır" Hadis-i Şerifi'ni okuyan Solberg, bu gösteriye çok sayıda Müslüman'ın katılmasının, IŞİD'in İslam'ı temsil edemeyeceğinin bir kanıtı olduğunu kaydetti.

Başbakan Solberg'in ardından İşçi Partisi Genel Başkanı Störe de kısa bir konuşma yaptı. 

Kürsüde konuşanlardan Faten Mehdi el-Hüseyni adlı genç kız, kafa kesme ve tecavüzün İslamiyet ile ilgisi bulunmadığını belirterek, "Bunu destekleyenler de Peygamber ümmeti değil şeytanın takipçisi olabilir" dedi.

Suudi Arabistan ve Bosna Hersek'ten din adamlarının da konuşmalar yaptığı protestoya katılanlar, "Kelimelerle kazan, silah ve şiddetle değil", "IŞİD'e hayır", "İslam adına yapmayın" ve "Terörizme hayır" sloganları attı.

Norveç basınının yoğun ilgi gösterdiği gözlenen protesto, olaysız sona erdi.

Sabiha Gökçenden Yeni Rekor

İstanbul'da Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı, 11 Ağustos'ta giriş-çıkış yapan 90 bin 336 yolcuyla rekor kırdı.

"Dünyanın ve Avrupa'nın en hızlı büyüyen havalimanı" unvanına sahip Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı'nın, günlük yolcu sayısında yeni bir rekora daha imza attığı bildirildi.

Havalimanı yetkililerinden yapılan açıklamada, 11 Ağustos'ta toplam 90 bin 336 yolcunun havalimanına giriş-çıkış yaptığı, böylece bugüne kadarki en yüksek yolcu sayısına ulaşıldığı belirtildi.

Havalimanından 3 Ağustos'ta 84 bin 809, 9 Ağustos'ta ise 84 bin 972 yolcunun giriş-çıkış yaptığı hatırlatılan açıklamada, günlük 90 bin yolcu sınırının aşıldığı havalimanında ağustosta üçüncü kez rekor kırıldığı kaydedildi.

Bu yılın 7 ayında havalimanından 13 milyon yolcunun giriş-çıkış yaptığı belirtilen açıklamada, "Ocak-Temmuz döneminde toplam yolcu sayısı geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 31 oranında arttı. Söz konusu dönemde iç hat yolcu sayısı yüzde 30 artarak 8,3 milyon, dış hat yolcu sayısı da yüzde 33 oranında artarak, 4,7 milyona ulaştı" denildi.

27 Ağustos 2014 Çarşamba

Sarımsak zam şampiyonluğuna koşuyor

Halde geçen yıl 5-8 lira arasında satılan kuru sarımsak, bu yıl üretici tarafından 9 liradan satıyor. Kastamonu Ziraat Odası Başkanı İğdirli, düşük rekolte nedeniyle fiyatın daha da artacağını söylerken, Taşköprü Ziraat Odası Saşkanı Çelik "Taşköprü sarımsağı kuraklık ve aşırı sıcaklardan olumsuz etkilendi. Üretici geçen yıl 6 liradan sattığı iri sarımsağı şimdi 9-10 liradan satıyor. Üreticide fiyatlar 15 liraya kadar çıkabilir" dedi.

İZMİR - Hasat dönemine giren sarımsağın rekoltesinde kuraklık ve sıcağın etkisiyle düşüş yaşanınca, fiyatında geçen yıla oranla artış yaşandı. Halde geçen yıl 5-8 liradan satılan kuru sarımsak, bu yıl üretici tarafından 9 liradan satıyor.

Türkiye 'nin sarımsak üretim merkezlerinden biri olan Kastamonu Ziraat Odası Başkanı Nahit İğdirli, sarımsağın hasat döneminin başladığını, iklim koşullarının üretimi olumsuz etkilenmesi nedeniyle düşük rekolteyle karşılaşıldığını bildirdi.

Yerli üretimde rekolteyi kuraklığın ve sıcak havanın etkilediğini bildiren İğdirli, Kastamonu'da yerli sarımsağın yanı sıra Çin sarımsağının da üretildiğini hatırlatarak, "Üretici, Çin sarımsağını dikmemeleri yönündeki çağrılarımıza rağmen büyük ölçekte dikim yaptı. Ekim-kasım aylarında dikilen Çin sarımsağı kış mevsimindeki aşırı yağışlar nedeniyle tarlada çürüdü. Mart-nisan aylarında dikilen yerli sarımsak ise Çin sarımsağı yetiştirilmesi nedeniyle az dikilirken, bir de sıcaklar ve kuraklıktan etkilendi, iyi gelişemedi. Bu olumsuzluklar rekoltenin düşmesine neden oldu" dedi.

İğdirli, sarımsak rekoltesindeki düşüşün fiyatlara yansıdığını, üreticinin geçen yıla oranla ürününü 2-3 lira daha yüksek fiyatla sattığını, fiyatların daha da artmasının beklendiğini savundu.

 GEÇEN YILA GÖRE YÜZDE 50 ARTTI

Taşköprü Ziraat Odası Başkanı Murat Çelik ise üreticide sarımsağın fiyatının, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 50 artış gösterdiğini söyledi. İklim şartlarının etkisiyle rekoltede düşüş yaşandığına dikkati çeken Çelik, üreticinin geçen yıl 6 liradan sattığı iri sarımsağı bu günlerde 9-10 liradan piyasaya sürdüğünü belirtti.

Türkiye sarımsak üretiminin yüzde 25'inin Kastamonu'dan karşılandığını kaydeden Çelik, Taşköprü'de geçen yıl 22 bin ton hasadı yapılan sarımsağın bu yıl ancak 15 bin ton civarında olmasının beklendiğini, diğer önemli üretim merkezi Trakya ve Balıkesir'de de durumun farklı olmadığını dile getirdi.

Çelik, fiyatların hasadın yapıldığı dönemde artmasının iyiye işaret olmadığını savunarak şunları söyledi: "Çin sarımsağı bu yıl hiç olmadı dense yeridir. Yerli ürün de az oldu. Geçtiğimiz yıllarda alımda nazlanan tüccar bu yıl çiftçi hangi fiyatı istese kabul ediyor. Üretici, kaliteli sarımsağı geçen yıl 6 liradan satıyordu, şu anda büyüklüğüne göre 5-7 hatta 10 liradan satıyor. Üretilen sarımsak, bu yıl mart nisan aylarına kadar Türkiye'ye yetmez. Üreticide zaten ürün kalmadı, kalan da satmak istemiyor. Sarımsağın büyük bölümünü tüccarlar tarafından depolara kaldırıldı."

HAL FİYATLARI YÜZDE 100 ARTTI

İstanbul , Ankara ve İzmir sebze meyve hallerinde geçen yılın Ağustos ayında kilogramı 5 liradan satılan kuru sarımsağın, bu yıl ise 10-11 liradan alıcı bulduğu öğrenildi. Hal fiyatlarındaki bu artış sonrası sarımsağın fiyatı, pazar tezgahlarında 14 liraya kadar çıktı.

24 Ağustos 2014 Pazar

Suistimal edildiğimiz iddialarına cevap radikalden

Her kesimden çıkan bir ton kendilerince buldukları mesnetleri savunma girişimi basında yer alıyor. şaka gibi, şu anda iki cumhur başkanı ve iki başbakanımız var diyenler de var. Anayasanın 101. maddesine göre başbaknlığı düşen RTE nin dokunulmazlığının kalmadığını iddia edenlerde mevcut. Hukuk ne diyor sorusuna aranılacak cevap ile bu iddialara yanıt vermeyi amaçladık.

Bugünkü muğlaklıktan çıkarılacak ilk ders, ileride benzer tartışmalar yaşanmaması ve cumhurbaşkanı ile cumhurbaşkanı seçilmiş başbakan veya parti başkanı arasında gerginliğin rejim krizine dönüşmemesi için, ilgili yasa maddelerinin bu tür fiili durum yaratacak yorumlara açık kapı bırakmayacak şekilde, son dakikayı beklemeden hemen düzeltilmesidir.

15 Ağustos tarihinde YSK tarafından cumhurbaşkanı seçildiği kesin biçimde ilan edilen ve mazbatası kendisine ve meclis başkanına teslim edilen Tayyip Erdoğan’ın milletvekilliğinin o gün son bulması ve parti üyeliğinden istifa etmesi yürürlükteki anayasanın 101. maddesinin açık hükmüdür. Bunun tersini, yasanın lafzı ile ruhu arasında kelime oyunlarıyla yorumlamaya çalışmak sadece hukuk hokkabazlığı anlamına gelir. Zaten öyle olmasaydı, başbakan makamını yemin törenine kadar işgal etmeye kararlı olduğu anlaşılan “seçilmiş cumhurbaşkanı”, kendisinin resmen seçildiğini ilan eden YSK kararının Resmi Gazete’de yayımlanmasını altı günden beri engellemezdi. Yayımlamayı son ana kadar erteleyerek bir yetki suiistimalinde bulunmaz, bir yetki saptırmasıyla fiili durum yaratmazdı.

Erdoğan’ın kulağına fısıldanan ve belli ki pek hoşuna giden cin fikir, icra-iflas ya da tahliye davalarında pek sık kullanılan, tebligatı teslim almama ya da yanlış adres gösterme gibi yöntemlerle zaman kazanma hilelerine benziyor. Buna hukukta kanuna karşı hile adı verilir. Geçmişte bir iki örneğini “eski Türkiye’nin karanlık yıllarında, 90’larda görmüştük. Yürürlüğe girecek kanunun bir iki gün geç yayımlanması sağlanıp, bu arada birkaç işadamının eski yasanın avantajlarından son anda faydalanıp voli vurmaları sağlanmıştı. Şimdi yapılan buna benziyor.

Şunu hemen belirtelim. Alelacele, önü arkası düşünülmeden yürürlüğe girmiş olan cumhurbaşkanının halkoyuyla seçilmesiyle ilgili yasa ve 1982 Anayasası’nın değişmeden kalan ilgili maddeleri, seçilmeyle göreve başlama arasında açık bir ayrım getiriyorlar. Bunu yaparken seçilmiş ama göreve başlamamış cumhurbaşkanının konumunu belirsiz bırakıyorlar. Bugün bazı çevrelerin Erdoğan’ın milletvekilliğinin 15 Ağustos’ta düşmüş olması fikrine heyecanla sahip çıkmalarının arkasında, bu durumda 15-28 Ağustos arası dokunulmazlığının kalkacağı iddiası ve bu fırsattan istifade bir şeyler yapılabilir mi arayışı olduğunu biliyoruz. Bu zihniyet de sorunun bir büyük parçası. Çünkü eğer Erdoğan’ın 15 Ağustos’ta cumhurbaşkanı seçildiği kesinleşmişse, göreve gelene kadar sıradan vatandaş olması için değil, artık cumhurbaşkanı sıfatına sahip olduğu için milletvekilliği düşecektir. Dolayısıyla cumhurbaşkanı dokunulmazlığının koruması altındadır. Eğer yasanın, YSK tarafından seçildiği ilan edilen kişinin milletvekili sıfatının düşmesini emrettiğini kabul ediyorsak, o kişinin göreve resmen başlamamış olsa dahi cumhurbaşkanı sıfatına sahip olduğunu da kabul etmemiz gerekir. Yok değilse o zaman milletvekilliği de devam ediyordur. Bu iki durum dışında, bir üçüncü durum herhalde olamaz.

AKP hukukçuları içinde hukukla ilişkisini bütünüyle koparmamış olanlar, yasaların her iki yoruma da elverdiğini, bu durumda yorumun kanunun amacına uygun yönde yapılması gerektiğini belirtiyorlar. örneğin Osman Can, 1982 Anayasası’nın objektif amacının hükümetin düşmesini mümkün olduğunca zorlaştırmak, kurulması ve güvenoyu almasını kolaylaştırmak olduğunu belirterek, cumhurbaşkanı seçilen kişinin göreve başlayana kadar milletvekilliğinin, dolayısıyla hükümet başkanlığının ve ayrıca parti genel başkanlığının devam etmesinin, kanunun bu amacına en uygun yorum olduğunu iddia ediyor. Ne var ki Erdoğan cumhurbaşkanı seçildikten ve mazbatasını da YSK’dan aldıktan sonra, başında olduğu hükümetin düşecek olması kaçınılmaz bir olgu. Tartışma bunun on gün önce mi on gün sonra mı olacağına odaklı. Kanunun amacı herhalde bu denli ince ayarlar yapmak olmasa gerek!

Bugünkü muğlaklıktan çıkarılacak ilk ders, ileride benzer tartışmalar yaşanmaması ve cumhurbaşkanı ile cumhurbaşkanı seçilmiş başbakan veya parti başkanı arasında gerginliğin rejim krizine dönüşmemesi için, ilgili yasa maddelerinin bu tür fiili durum yaratacak yorumlara açık kapı bırakmayacak şekilde, son dakikayı beklemeden hemen düzeltilmesidir. Aslında haldeki yasa maddelerinin pek yoruma yer verecek muğlaklığı da yok ama güçlünün yarattığı fiili durumları da belli ki yasaların öngörmesi gerekiyor. Hele bu tür usül konularında bu daha büyük bir gereklilik. örneğin, uygulamanın bugünkü gibi yapılması isteniyorsa o zaman yasada seçilmiş kişinin cumhurbaşkanı olarak göreve başlayınca varsa milletvekilliğinin ve parti üyeliğinin sona erdiğinin belirtilmesi gerekir. Ya da seçildiğinde bunların sonra ermesi isteniyorsa, adayın seçildiğinin kesinleştiğinin nasıl belirlendiğinin açıkça tanımlanması gerekiyor. Bu yorum belirsizliği giderilmezse, gelecek cumhurbaşkanı seçiminde örneğin cumhurbaşkanının ve başbakanın yarışması halinde çıkacak büyük kargaşanın mahkemede ya da hastanede bitmesini hiçbir hukukçu yorumu engelleyemeyecektir.

Herkes biliyor ki Erdoğan’ın 28 Ağustos’a kadar başbakanlıktan ziyade elinde tutmak istediği esas güç parti genel başkanlığıdır. Dünyada eşi pek görülmemiş bir uygulamayla, partisinin olağanüstü kurultayını kendi yemin töreninden bir gün öncesi için toplayan, dün MYK toplantısına başkanlık edip kimin parti genel başkanı ve başbakan olacağı kararının alınmasını doğrudan yöneten Erdoğan, bunları yaparken gönlünde yatan partili cumhurbaşkanı konumunu fiilen uygulamış oluyor. Ama yaptığının kanunun lafzına bütünüyle aykırı olduğunu bildiği için de, kendisinin artık seçilmiş cumhurbaşkanı olduğunun resmen ilan edilmesini engelliyor. Sorun Erdoğan’ın yasayı yorumlama tarzından ziyade, bunu yaparken kullandığı yöntemdedir. YSK kararını yayımlatmamakla yetki saptırması yapıyor ve idari işlemi sakatlıyor.

Çok mu önemli, sonuçta ne değişecek diye düşünülebilir. Bir işe nasıl başlandığı, o işin nasıl sürdürüleceğinin işaretlerini verir. Yasayı kendi işine geldiği gibi yorumlarken, aynı zamanda bu yorumun hukuki sağlamlığına güvenmediğini ilan edercesine, seçim sonucunun Resmi Gazete’de yayımlanmasını günlerce erteletmek, elindeki yetkiyi saptırmak, önümüzdeki dönemde Erdoğan’ın anayasanın kendine verdiği yetkileri hangi cin fikirli yorum ve buna uygun uygulamalarla genişleteceğinin anlamlı bir ön işaretidir. Bundan böyle “hukuk kuralları amaca uygun bir şekilde uygulanmalıdır” gerekçesiyle, “1982 Anayasası’nın objektif amacı budur” diyerek Erdoğan’ın fiili başkanlık rejimi uygulamalarına bu anayasa içinde kılıf yaratılması da mümkündür. Evren ve Şahinkaya’nın, eğer dünyada olan biteni izleyecek durumdalarsa, “biz mahkum olduk ama eserimiz esas hedefine ulaşıyor” türünden karmaşık bir his içinde olacaklarını tahmin edebiliriz.