12 Şubat 2014 Çarşamba

Ytü’den Sultan 2. Abdülhamit Enstitüsü

Sultan II. Abdülhamid, vefatının 96’ncı senesinde Yıldız Teknik Üniversitesi’nde (YTÜ) düzenlenen sempozyumla anıldı. Sempozyumda Sultan II. Abdülhamit’in bilim-teknik ve sağlık alanlarındaki çalışmaları konuşuldu.Sultan II. Abdülhamit, vefatının 96’ıncı yılında Yıldız Teknik Üniversitesi’nde düzenlenen sempozyumla anıldı. Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) ile İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nin ortak girişimiyle düzenlenen sempozyum, Sultan II. Abdülhamit’in çalışma ofisi olarak kullandığı, günümüzde de YTÜ Rektörlüğü olarak kullanılan Hünkar Köşkü’nde yapıldı. Akademisyenlerin yanı sıra öğrenciler tarafından da ilgiyle izlenen ve iki oturum olarak gerçekleşen sempozyumun açılış konuşmasını YTÜ Rektörü Prof. Dr. İsmail Yüksek yaptı.“II. ABDÜLHAMİT ENSTİTÜSÜ KURMA PLANLARIMIZ VAR”“Yıldız Teknik Üniversitesi olarak ecdadımızdan yadigar kalan ve istifademize sunulan II. Abdülhamit’in sarayını, bahçesini kullanırken böyle bir etkinliği gerçekleştirme ihtiyacı hissettik” sözleriyle konuşmasına başlayan Yüksek, Sultan Abdülhamit’in sağlık ve sosyal alanlardaki çalışmalarının yanı sıra bilim ve teknik konulara olan hassasiyetini dile getirdi. Yüksek, geçmiş yıllara ait bir belgede yer alan, "Eğer bu sarayı üniversite yaparsanız geleceğe büyük hizmet etmiş olursunuz" cümlesinin Sultan Abdülhamit’in eğitime verdiği önemi ifade ettiğini belirterek, “Önümüzdeki yıllarda II. Abdülhamit Enstitüsü kurma çalışmalarımız var” dedi.Sultan II. Abdülhamit’in 33 sene askeri dehası ile ülkeyi yönettiğini ve onun döneminde çok önemli eserler yapıldığını ifade eden Rektör Yüksek, “Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlık düşüncesinin, o dönemdeki fikirler ve çalışmalar doğrultusunda geliştiğini görüyoruz” şeklinde konuştu.İstanbul Medeniyet Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hamit Okur da açılış konuşmasında, “Dünyayı 600 yıl şanla, şöhretle, adaletle ve hoşgörüyle yöneten Osmanlı’yı ne kadar övsek azdır. Böyle bir ecdadı bizler de çok iyi tanımalıyız ve nesillere de mümkün olduğunca tanıtmalıyız. Bu ecdadın nesli olarak biz de aynı şekilde ilerlemeliyiz” diye konuştu.Açılış konuşmalarının ardından geçilen sempozyumun başkanlığını Prof. Dr. Sefa Saygılı’nın yaptığı birinci oturumuna Prof. Dr. Hüsrev Hatemi, Prof. Dr. Nil Sarı, Doç. Dr. Adem Ölmez ve Dr. Şerif Esendemir konuşmacı olarak katıldı.Konuşmasında, “Sultan II Abdülhamit’in sağlığa bakışı” konusuna değinen Prof. Dr. Hüsrev Hatemi, Şişli Etfal Hastanesi’nin Sultan II Abdülhamit tarafından Berlin’deki bir hastaneden örnek alınarak yapıldığının altını çizerken, hastanenin adının yeniden, “Şişli Hamidiye Eğitim ve Araştırma Hastanesi” olarak değiştirildiğini hatırlattı.“SULTAN ABDÜLHAMİT DÖNEMİNDE YAPILAN HASTANELERİ TESPİT ETMEK MİLLİ VAZİFEDİR”II. Abdülhamit tarafından yaptırılan hastanelere değinen Prof. Dr. Nil Sarı, “Bu dönemde çok fazla hastane yapılmış ve sağlık alanında önemli yenilikler getirilmiştir. Yapılan araştırmalar sonucunda yaklaşık olarak 90 adet gureba ve 16 adet belediye hastanesi yapıldığı tespit edildi. II. Abdülhamit eski dönemlere ait hastanelerin de onarılmasını sağlamış ve bunlara ek binalar yaptırmıştır. Ayrıca, ‘Sağlık olmazsa fetih de olmaz’ düşüncesi ile çok sayıda asker hastanesi yapılmıştır. Yunanistan, Makedonya, Lübnan, Samsun, Soma, Bursa, Şam, Antep, Bağdat, Kudüs gibi çoğu yerde kurulan hastaneler sonradan değiştirilmiş ve ismi değiştirilerek II. Abdülhamit Dönemi'ne ait olduğuna dair tabelalar indirilmiştir. Gidip görmek ve bunları tespit etmek bizim milli vazifemizdir” dedi.“HASEKİ HASTANESİ’NİN HÜRREM SULTAN'LA HİÇBİR İLGİSİ YOKTUR”Bugünkü Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin Hürrem Sultan tarafından yaptırıldığı söylentisinin de yanlış olduğunu da belirten Sarı, sözlerini şöyle sürdürdü:"Bu hastanenin, Hürrem Sultan'ın kurduğu darüşşifanın yakınında olmaktan başka hiçbir ilişkisi yoktur. Hastaneye eski isminin, yani Hamidiye Hastanesi olarak verilmesi doğru olmuştur. İlk kadın hastanemizdir, çok modern cerrahi ameliyatlar burada yapılmıştır. Ne yazık ki Türkiye'nin bu ilk pavyon mimari tarzındaki eserleri de yıkılarak yok edilmiştir."“OSMANLI’DA BAKTERİYOLOJİHANE-İ ŞAHANE DÖNEMİ”Doç. Dr. Adem Ölmezde ise “Abdülhamit Döneminde Koruyucu Hekimlik” konusuna değindiği konuşmasında, “Eğitim, sağlık, asayiş ve ulaşıma önem veren II. Abdülhamit, tıpta koruyucu hekimlik ile ilgili önemli çalışmalar gerçekleştirmiştir ve aşı tarihindeki önemli gelişmeler de bu döneme denk gelmektedir. Aşılama kurumunun oluşturulması, aşı yöntemi ile ilgili kanun çıkarılması sağlanmıştır” dedi.Sempozyumun öğleden sonra gerçekleştirilen ve oturum başkanlığını Prof. Dr. Hayrünnisa Alan’ın yaptığı ikinci oturumunda da Doç. Dr. Mehmet Hacısalihoğlu “II. Abdülhamit ve Jön Türkler”, Doç. Dr. Ayşe Banu Karadağ “II. Abülhamid Döneminde Batı Dillerinden Dilimize Çevrilen Romanlar”, Doç. Dr. Süleyman Doğan“II. Abdülhamit Dönemi Okulları ve Vefa Lisesi”, Doç. Dr. Ercan Karakoç “II.Abdülhamit’in Ermeni Bürokratlarından Gabriyel Nuradunkyan Efendi” konularına değindi.

11 Şubat 2014 Salı

Satya Nadella analistlerden tam not aldı

Microsoft’un duyurduğu yeni CEO’su Satya Nadella’yla ilgili görüşlerini geçtiğimiz hafta boyunca paylaşan analistler ve araştırma şirketleri, Nadella’nın CEO’su olarak atanmasını pozitif karşıladı.
 
Microsoft’un Cloud departmanının başında yer alan ve yaklaşık 22 yıldır firmada yer alan Satya Nadella, Microsoft’un yeni CEO arayışı sırasında Bill Gates’in de desteğiyle öne çıkan adaylardan birisi olmuştu. Sonuç olarak Microsoft geçtiğimiz hafta yaptığı duyuruyla Nadella’yı CEO olarak açıkladığında, bu haber birçok kişi tarafından zaten bekleniyordu.
 
Satya Nadella’nın CEO olarak duyurulmasının üzerinden bir hafta geçti ve bu süre içerisinde analistler ve araştırma şirketleri, Nadella’nın CEO olarak atanmasının Microsft’ta yaratacağı nasıl etkileyeceğine dair kendi analizlerini paylaştılar. Dünya genelinde konuyla ilgili tespitlerini açıklayan analistlerin birçoğu, teknik danışman görevini üstelenen Bill Gates’in desteğiyle Nadella’nın başarılı olacağını ve dönüşüm sürecindeki şirketi istendiği yere getireceğini belirtti.

10 Şubat 2014 Pazartesi

Boğaziçi'nin incisi

Kuleli Kaymak Mustafa Paşa Camii, Çengelköy ile Vaniköy arasında, Kuleli Askeri Lisesi’nin hemen dibinde görülür. Boğaz’ın en güzel yalı camilerinden biri olan Kuleli Kaymak Mustafa Paşa Camii, Kulebahçe Mescidi, Kuleli Ocağı Mescidi ve Kuleli Camii isimleri ile de nam salmıştır. Yapı, 3.Ahmet dönemi Kaptan-ı Derya’lık yapmış olan, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın damadı Nişancı Mustafa Paşa tarafından 1720 yılında yaptırılmıştır.
Fevkani camiinin girişi, her iki yanda üçer pencere, yukarı katında ise ikişer pencere ile simetriktir. Caminin gördüğü pek çok onarıma rağmen, ampir üsluba sahip mihrap, ana hatları ile özgünlüğünü muhafaza etmeyi bilmiştir. Minber ve vaaz kürsüsü ise sonradan ilave edilmiştir. Caminin minberini Hattat Hasan Efendi inşa etmiştir.
Minare, caminin sol yanında, ahşap ilave kısma taşmadan, ana gövdeye bitişik olarak yükselmektedir. Kaidesinde iki sıra tuğla, bir sıra taş bulunur. Gövdesi düzgün kesme taştan olan minarenin, iç ve dış bükey hatlarla geçilen konsolun ardından, şerefesi oldukça sade bir görünüme sahiptir.. 
Kuleli Kaymak Mustafa Paşa Camii, 1990’ların başında esaslı bir restorasyondan geçmiş; bu çalışma sonrası, son cemaat yerinin üstü kadınlar mahfili olarak düzenlenmiştir. Ahşaptan ortaya koyulmuş olan bu bölüme son cemaat yerinin sağından basamaklı bir girişle ulaşılmaktadır. Sonradan yapılmış olan bu bölümlerde pencereler, kagir bölümdekinden farklı olarak dikdörtgen bir biçime sahiptir. Caminin sağ tarafında yer alan ve denize bakan Hünkar Mahfili, günümüzde imamevi olarak kullanıldığından, özgünlüğünü kaybetmiştir ne yazık ki. Cami, kareye yakın dikdörtgen tasarımlı ve kagirdir. Bir merkezi kubbe ve bu merkezi kubbenin köşe boşluklarında yer alan dört küçük kubbeyle kapatılmıştır. Harim, mihrap cephesi ve yan cephelerdeki, yuvarlak kemerli pencerelerle mekana ferahlık katılır. Ahşap çatılı yapıya, ahşap son cemaat yeri ve hünkar mahfili 1837’de 2. Mahmut tarafından eklenmiştir.
 
 
 

Tarihin tanığı

Memduh Paşa yalısı İstanbul Boğazı’nın Rumeli yakasında Sarıyer Kireçburnu meydanının güneyinde 1900 tarihlerinde Memduh Paşa tarafından bir İtalyan mimara inşa ettirilmiştir. Mehmet Faik Memduh 1839 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiştir. On beş yaşında Hariciye Mektup kalemine kabul edilir. Memduh Paşanın hayatı devlet memurluğu vazifeleri ile geçmiştir. Konya, Sivas ve Ankara’da valilik yaptıktan sonra Dahiliye Nazırlığına terfi etmiş. Meşrutiyet İlanından sonra İttihatçılar tarafından Sakız Adasına sürgüne yollanmış. Daha sonra af çıkınca Kireçburnu’na döndü ve burada 1925 yılına kadar hayatını sürdürmüş. Memduh Paşa’nın mirasçıları 1950 yılına kadar yalıda yaşadılar. Daha sonra yalı yedi sekiz defa farklı kişilere geçmiş. Mimari olarak yalı taş bir giriş katı üzerine çift katlı ahşap bağdadi bir binadır. Yapı simetrik olarak inşa edilmiştir. Dört yönde de simetri dikkat çeker. Kuzey güney aksında iki bina beraberce yapılmış gibidir. Kireçburnu’nun Karadeniz’e açık olan bir alanındadır. Poyraz rüzgarı bina üzerinde ciddi anlamda etki yapar.
İki büyük cihannüması ve onların da her iki yanında, cihannümaların yavruları gibi duran iki küçük ışıklığı olan üç katlı bu saray yavrusunun taşıyıcı sistemi betonarme, cephe malzemesi ise ahşaptır. Denize bakan bölümünde, zemin kattan başlayıp iki normal kat boyunca devam eden ve çatı katında sivri bir çatı yükseltisiyle sonlanan iki adet çıkma vardır. Birinci ve ikinci katlarda bu iki çıkma arasında, çıkmaları birbirine bağlayan birer balkon yer alır. Arka cephede ise orta akstaki geniş olmak üzere her katta üç tane ayrı ayrı balkon bulunur. Cephede belirgin kat silmeleri görülür. Pencere pervazı uzantıları, duvarda geometrik bezemeler meydana getirir. Sivri çatı yükselmelerinde, bu yükseltileri vurgulayan sivri kemerli ahşap süslemeler göze çarpar. Hemen sağında, zemin katı camekânlı bir de ambar bulunmaktadır.
 

CHP İstanbul ilçe başkan adayları belli oldu

CHP, ilçelerden göstereceği adaylar için toplandı. İstanbul’da Öztürk ve Erzen aday gösterilmedi, Beyoğlu’ndan Kotil aday oldu. Baykal’ın belirlediği isimler değişmiş oldu.
 
CHP, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında dün gün boyu yaptığı mesaiyle İstanbul, Ankara, İzmir ve Antalya’daki kritik ilçelerin belediye başkan adaylarını belirledi. Partide, Bakırköy, Beşiktaş ve Kadıköy adaylarının kim olacağına ilişkin gün boyu süren tartışmalar gecenin geç saatlerine kadar sürdü. Sarıgül’ün siyasi danışmanı Tonguç Çoban’ın Beşiktaş adayı olarak MYK’ya sunulması üzerine tartışmalar arttı. Tartışmaların Kadıköy, Bakırköy ve Beşiktaş adayları üzerinde yoğunlaşması üzerine, bu üç ilçe ve Çekmeköy adayı sonraya bırakıldı. Eski Genel Başkan Deniz Baykal’ın belirlediği 2009 adaylarından büyük bir bölümü değiştirilmiş oldu.
 
 
Kritik ilçelere tırpan
CHP’nin İstanbul belediye başkan adaylığını yürüttüğü 13 ilçenin 8’inde başkanlar yeniden aday gösterilmedi. MYK’dan çıkan listeye göre 20 yıldır belediye başkan adaylığını yürüten Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk yeniden aday gösterilmedi. 15 yıldır belediye başkanlığı yapan Avcılar Belediye Başkanı Mustafa Değirmenci ile 10 yıldır belediye başkanlığı yapan Bakırköy Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen yeniden aday gösterilmedi. 20 yıldır belediye başkanı olarak görev yapan Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün de beşinci kez aday gösterildi. Ayrıca Adalar’da Atilla Aykaç, Avcılar’da Handan Toprak, Kartal’da Hüsnü Süslü, Maltepe’de Canan Kaftancıoğlu, Şişli’de Hayri İnönü aday gösterildi. Bu 5 ilçenin yanı sıra Beşiktaş, Kadıköy ve Bakırköy’de mevcut belediye başkanlarının yeniden aday gösterilmemesi kararı çıktı. Sarıyer’de Şükrü Genç, Ataşehir’de Battal İlgezdi, Silivri’de Özcan Işıklar, Çatalca’da Cem Kara ve Büyükçekmece’de Hasan Akgün bir dönem daha adaylık yarışına girecek.

8 Şubat 2014 Cumartesi

Deniz hastanesi

Kasımpaşa Asker Hastanesi ya da bir diğer ismi ile Bahriye Merkez Hastanesi, Beyoğlu ilçesi sınırları içinde, Haliç’in kenarında, Muvakkithane Caddesi’ne paralel olarak devam eden Bahriye Hastanesi Yokuşu’nda yer alır. Mimarı ise Adam Tahtacıyan’dır.
Kasımpaşa Asker Hastanesi, 1827 senesinde İstanbul Kasımpaşa Sakızağacı semtinde kurulmuştur. 1851 yılında Bahriye Mektebi Heybeliada’ya taşınınca, binanın hastane olarak kullanılmasına karar verilmiştir.
Hastanenin güneyinde Kuzey Deniz Saha Komutanlığı doğusunda Kasımpaşa Orduevi yer almaktadır. Binanın arazisinin kapladığı alan 20480 metre kare, yerleşim alanı 9018 metre kare, kapalı alan ise 43700 metrekaredir.
1908’de Bozcaadalı Hasan Paşa’nın bahriye nazırlığı sırasında ana binanın Hasköy tarafına yeni bir bina, 1910’da ise Kasımpaşa’ya bakan tarafına ikinci bir bina yapılmıştır. Bu tarihten sonra ana binaya yeni bir bölüm Kasımpaşa tarafındaki binaya ikinci bölüm, Hasköy tarafındaki binaya ise son bölüm denmiştir. Hastane, Bahriye Nazırı Cemal Paşa zamanında da büyümeye devam etmiştir.
Kırım Savaşı esnasında hastane Fransız askerlerinin tedavisi için kullanılmış, 1866’da ise Kaptan Muhtar Bey’in Konağı hastaneye ilave edilmiştir. Tıptaki yeniliklerin her zaman takip edildiği hastanede, deniz hizmetlerinde kullanılmak üzere, eczacı ve cerrah muavini yetiştiren Eczacı ve Tımarcı Sıbyan Mektebi hizmete girmiştir.
Cumhuriyet’in ilanından sonra Sıhhiye Dairesi’ne tahsis edilen hastane, 1929’da tersane ve donanmanın Gölcük’e taşınması sebebi ile 1931’den sonra Gölcük Nurettin Paşa Köşkü’nde faaliyetlerini sürdürmeye devam etmiştir. Bunun üzerine Kasımpaşa’daki bina Deniz Acemi Erler Talim Taburu’na yatakhane ve kışla olarak tahsis edilmiş, Hasköy tarafındaki bina ise Deniz Telsiz Okulu’na sunulmuştur.
Yapı,15 Aralık 2003 tarihinde TSK Sağlık bölümüne bağlanmış, 01 Ağustos 2005 tarihinde ismi Kasımpaşa Asker Hastanesi olarak değiştirilmiştir. 04 Eylül 2005 tarihinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinden TSK Sağlık Hizmetleri Komutanlığının teşkilat ve kuruluş yapısına girmiş, 08 Eylül 2008 tarihinden itibaren ise İstanbul Sağlık Hizmetleri Bölge Komutanlığına bağlanmıştır.
 

RTÜK'ten iki kanala şok ceza

Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Show TV'de yayınlanan 'Makina Kafa' programında kaba, küfürlü ve cinsel içerikli konuştuğunu tespit ettiği Okan Bayülgen ile Kanal D'de 'Arkadaşım Hoşgeldin' programında 45 kez kaba ifadeler kullandığı belirlenen 'yönetmen' için iki kanala da idari para cezası verilmesini kararlaştırdı.
 
RTÜK'ten edinilen bilgiye göre, Tolga Çevik'in 'Arkadaşım Hoşgeldin' adlı eğlence programında sahnede görünmeyen ancak oyunculara sürekli komut veren 'yönetmen' karakterinin, 9 Ocak'ta yayınlanan bölümünde direktiflerini yerine getirmeyen oyunculara defalarca kaba ifadeler kullandığı gerekçesiyle kanala idari para cezası verildi.
 
Üst Kurul uzmanları tarafından hazırlanan raporda, "Format gereği yönetmen ve oyuncular arasında esprili ve abartılı diyaloglar yaşanırken, yönetmenin isteklerini yerine getirmeyen oyunculara söylediği söz konusu sözcüklerin, güldürme kastını aşarak 1 saat 42 dakika içinde 45 kere kullanıldığı görülmüştür" tespitine yer verildi.

Kıbrıs müzakere süreci

Kıbrıs müzakere sürecine ilişkin, ortak açıklama metninin sonuçlandırılıp çözüm müzakerelerine kalınan yerden devam edilmesi için uzun süredir sürdürülen çabalarda son aşamaya gelindiği bildirildi.
 
KKTC Cumhurbaşkanlığından, Kıbrıs müzakere sürecine ilişkin, ortak açıklama metninin sonuçlandırılıp kapsamlı çözüm müzakerelerine kalınan yerden devam edilmesi için uzun süredir sürdürülen çabalarda son aşamaya gelindiği bildirildi.
 
Cumhurbaşkanlığından yapılan yazılı açıklamada, Kıbrıs Türk tarafının, ilgili tüm tarafların yoğun çaba ortaya koymalarının ardından, görüşmelerin bir an önce başlatılması için Kıbrıs Rum tarafının tutumunu netleştirmesini beklediği ifade edilerek "Sürecin başından bu yana olduğu gibi bundan sonra da kendi bünyemizdeki istişarelerimizi devam ettirerek yapıcı tavrımızı sürdüreceğimizi kamuoyunun dikkatine getiririz" değerlendirmesinde bulunuldu.
 
 
Açıklamada, ortak açıklama metninin sonuçlandırılıp kapsamlı çözüm müzakerelerine kalınan yerden devam edilmesi için uzun süredir sürdürülen çabalarda son aşamaya gelindiğinin görüldüğü kaydedildi.
 
-Eroğlu, Burns ile telefonda görüştü-
 
Bu arada, Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı William Burns ile telefonda görüştü. Eroğlu'nun Burns ile Kıbrıs konusundaki temasları çerçevesinde görüştüğü öğrenildi.

7 Şubat 2014 Cuma

Kasımpaşa'da bir cami

Piyale Paşa Camii İstanbul'un Kasımpaşa semtinde bulunan camidir. Bu çok sütunlu Mimar Sinan anıtı, altı kubbeli ve dikdörtgen plandadır. Caminin ortasındaki iki büyük sütuna dayanan kubbelerin ağırlığı duvarlardaki yan direklerle temele yollanır. Caminin üç tarafı kemer ve tonozludur, minaresi bunların üstünde yer alır.
Kanuni Sultan Süleyman’ın tahtta olduğu 1500’lerin ortalarında artan nüfusu daha rahat koşullarda barındırma ihtiyacı hasıl olunca tez elden veziri Kasım Paşa’yı çağırır Sultan Süleyman. Sultanın emriyle işe koyulan Kasım Paşa, şimdilerin Kasımpaşa semtini cami ve muhtelif binalar yaptırarak imar ettirir. Bizans’ın Pegai’si o gün bugündür Kasımpaşa’dır artık.
Kısa bir süre sonra Kasımpaşa’nın arkasında kalan deniz kıyısı olan vadi de iskana açılmak istenir. İlk adım ise burada bir külliye yapılması olur. Bu görev de Piyale Mehmet Paşa’ya sunulur. Piyale Paşa da elbet sarayın baş mimarını yani Mimar Sinan’ı bu göreve verir. Gelin görün ki Sinan Hazretleri, pek bir meşguldür o vakitler zira sık sık Edirne’ye gitmekte Sultan Selim adına inşa edilen muhteşem Selimiye Camisinin inşası için çalışmaktadır. Bu nedenledir ki Sinan kadar belki de daha fazla yanında çalışan mimarların da katkısı büyük olur bu caminin yapımında.
Sinan’ın o dönemdeki eserlerine bakıldığında bu caminin farklılığı hemen çeker dikkatleri ve bundan dolayı da camiyi Sinan’ın gözetiminde bir kalfasının yapmış olabileceği hatta bu kimsenin Osmanlı mimarisiyle ilgisi bulunmayan Batı’dan gelmiş bir mimar olabileceği de ileri sürülen görüşler arasında alır yerini.  Kanuni’nin ömrü yetmez ve külliye onun ölümünden ancak 7 sene sonra 1573’de oğlunun saltanatı sırasında, Selimiye’den önce bitirilir. Cami, ilk okul, hamam, sebil, tekke, türbe ve çarşıdan meydana gelen bu külliyeden günümüze yalnızca cami ve türbe erişebilmiştir.
 

Şehrin emini

Kadıköy Şehremaneti, Kadıköy Haydarpaşa Rıhtım Caddesi üzerinde, Beşiktaş vapur iskelesinin tam karşısında bulunuyor. Y. Terziyan isimli bir Ermeni mimar tarafından 1912-1914 yılları arasında yapılmıştır.
1912 yılında, Y. Terziyan tarafından Kadıköy’e yeni bir Şehremaneti binası inşa edilmeye başlanır. 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğun yenik çıkmasından sonra, düşman orduları ülkenin her tarafını istila etmişler;  İngilizler Şehremaneti binasının önüne barakalar kurarak askerlerini konuşlandırmışlardır.
22 Mayıs 1919′da, Yunan ordusunun İzmir’e çıkışını protesto etmek maksadı ile Şehremaneti önünde kalabalık bir halk toplanmış, binanın balkonuna Hüseyin Suat Bey, Ahmet Kemal Bey, Fahrettin Hayri Bey, Münevver Saime, Halide Edip gibi önemli isimler çıkarak ateşli nutuklar atmışlardır.
Kadıköy Belediyesi, 2014 yılında Kadıköylüleri, yeni bir kültür ve sanat merkezi armağan etmeye hazırlanıyor. Kadıköy Belediyesi, İstanbul’un kültür hayatının önde gelen simalarına ev sahipliği yapan Kadıköy, burada yaşamış ve yaşamakta olan kültür ve sanat insanlarına vefa borcunu bir kütüphaneyle geri ödemeye niyet etti. İşgal İstanbul'unda Milli Mücadele taraftarı aydınların tertip ettiği mitingler gibi birçok toplumsal ve siyasi olaya tanıklık etmiş tarihi bir yapı olan Şehremaneti binası, ''Kadıköy Tarih, Edebiyat ve Sanat Kütüphanesi''ne dönüştürülüyor. 
1913'te Kadıköy Belediye Dairesi biçiminde inşa edilen Kadıköy’ün önemli tarihi yapılarından olan binayı Kadıköylülere yeni işlevi ile yeniden kazandıracaklarını kaydeden Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk, projeyi şöyle tarif etmiş; 
“Bina uzun yıllar belediye meclis ve sergi salonu şeklinde hizmet verdi. Ancak şimdi onu tarihi kimliği ile koruyacak, sanat, tarih ve edebiyat kütüphanesi olarak yeniden restore edip Kadıköylülere armağan edeceğiz. Burası sıradan bir halk kütüphanesi olmayacak. Binanın mimari özelliğine uygun olarak farklı tarih, edebiyat ve sanat konularına odaklanan bir ihtisas kitaplığı olacak.”