1 Nisan 2014 Salı

Hatay'da seçimi Lütfü Savaş kazandı

Bunun dışında Ak Parti'nin itiraz ettiği bazı sandıklar da yeniden sayıldı. Yapılan sayımın ardından resmi olmayan sonuçlara göre CHP'li Lütfü Savaş, yüzde 41.14'lük oy oranıyla seçimin galibi oldu. Eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in yüzde 40.34 oy oranıyla ikinci olduğu seçimde MHP'nin adayı Mete Aslan oyların 15.45'ini alarak üçüncü oldu. Bu yıl büyükşehir olan Hatay'ın ilk Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Lütfü Savaş, zaferini Ulus Meydanı'nda taraftarlarıyla birlikte havai fişekler altında kutladı. "PROJELERİMİZ HAZIR" Antakya Cumhuriyet Meydanı'nda partililer ve vatandaşlar tarafından karşılanan Savaş, burada halka hitap etti. Seçim günlerinin demokrasinin bayram günleri olduğunu ifade eden Savaş, "Bayramınız kutlu olsun. Bu bayram gününde hem andımıza hem İstiklal Marşı'mıza hem de bizleri birleştiren yüce bayrağımıza sahip çıktığınız için teşekkür ediyorum" dedi. Bugüne kadar ki 5 yıllık süreç içerisinde Antakya'daki hemşehrilerinin ailesinden bir parça olduğunu belirten Savaş, başta partisinin genel başkanı olmak üzere hem Cumhuriyet Halk Partisi ailesine hem de tüm hemşehrilerine teşekkür etti. Antakya'da yapmış oldukları hizmetlerin daha büyük ölçeklisini Hatay'da yapmaya hazır olduklarını kaydeden Savaş, "Stratejik planımız ve projelerimiz hazır. İlk hamleleri İnşallah önümüzdeki günlerde atacağız. Bugüne kadar Antakya'da dil, din, ırk, renk gözetmeksizin bütün hemşehrilerimin yanında, hepsine eşit yakınlıkta oldum. Bundan sonra da tüm Hatay'daki hemşehrilerimiz için aynısı geçerlidir" diye konuştu. Kentteki hassasiyetlerin, değerlerin ve güzelliklerin farkında olduklarını belirten Savaş, bu hassasiyetleri canı gönülden kucaklayarak değerleri geleceğe taşıma adına önemli adımlar atacaklarını söyledi. Savaş, Antakya'da spor, eğitim, kültür ve sanata yapmış oldukları katkının tüm Hatay'da devam edeceğini vurguladı. Kutlamalara katılan CHP Genel Başkan Yardımcısı Nihat Matkap da 30 Mart yerel seçimlerinin Hatay'a ve tüm Türkiye'ye hayırlı olması dileğinde bulundu.

Yüz Yüze Vaaz geri dönüyor

Hoparlörden vaaz uygulaması sona erecek
Diyanet İşleri Başkanlığının "Yüz Yüze Vaaz" projesi kapsamında tek merkezden yapılan, diğer camilerde ise hoparlörlerden yayımlanan vaaz uygulaması sona erecek. 40 bine yakın camide uygulama hayata geçerken, önümüzdeki yıllarda bunun yurt geneline yayılması planlanıyor.
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz,  proje kapsamındaki çalışmaların devam ettiğini bildirdi. 
Diyanet İşleri Başkanlığınca önceki senelerde farklı uygulamaların hayata geçirildiğini hatırlatan Yılmaz, "Bu dönemlerde imamlarımızın cami kürsülerinde, hutbede ne söylediklerini kontrol edememek gibi kaygılarla, bir takım sosyal ve idari baskılarla 'hutbeyi merkezden vereceğiz' denilmiş. Vaazlar için de 'her şehrin merkezinde bir camide vaaz edilecek, oradan yapılan vaaz camilerde verilecek' denilmiş" diye konuştu.
Söz konusu uygulamayla birçok cami imamının vaaz vermeyi bıraktığını, okudukları hutbelerin merkezden gönderildiğini ve sadece namaz kıldırdığını ifade eden Yılmaz, şunları söyledi:
"Böylece tehlikesiz, problemsiz bir ortam doğacak şeklinde tedbir alınmış. Bu muhtemelen siyasi sebeplerle yapılan bir uygulama olmuş. Çok ters ve yanlış tezahürleri de oldu bunun. Din görevlilerimizin kendi gelişimlerinin önünde bir engel olarak karşımıza çıktı. İmam hatiplerimiz kendi kürsüsünde vaaz edemedikten, bununla ilgili bir hazırlık yapamadıktan sonra körelmeye başlıyor. Kitap karıştırmak, yeni mesajlar hazırlamak derdi olmayınca bu durum körelmeye neden  oluyor. Diyanet İşleri Başkanımız Prof. Dr. Mehmet Görmez'in göreve başlamasının ardından işaretleri üzerine yeni bir proje başlattık. Yurt genelinde 80 bine yakın imam hatip, 90 bine yakın camimiz var. Bu camilerdeki imamlarımız kürsülerde vaaz edemeyecekse bu bizim için  büyük bir kayıptır diye düşündük. 'Biz görevlilerimize güveniyoruz' anlayışından hareket ederek bu projeyi hayata geçirdik."
 "Hem öz güvenleri arttı, hem de aidiyet duyguları pekişti"
Projeyle her imamın görevli olduğu camide vaaz vermesini hedeflediklerini dile getiren Yılmaz, bunun için gerekli eğitimlere başladıklarını hatırlattı. 38 bine yakın imam hatibe eğitim verildiğini belirten Yılmaz, "Bütün imamlarımızın böyle bir eğitimden geçmesini amaçlıyoruz. Bunun sonucunda eğitim alan imamlarımızın büyük çoğunluğu görevli oldukları camilerde kendi vaazlarını hazırlamaya başladı" diye konuştu.
Projenin cemaatle din görevlileri arasında namazdan önce veya sonra diyalog kurulmasını da sağladığını belirten Yılmaz, "Bu sadece bilgi aktarımı değil, aynı zamanda duygu, sevgi aktarımıdır. Daha önce imamlarımız adeta birer namaz kıldırma memuru gibi görülüyor, öyle anlaşılıyordu. İmamlarımız da bundan rahatsızdı. Şimdi artık namaz vakitlerinden önce veya sonra cemaatle yaptıkları sohbetlerle, okudukları dualarla daha fazla paylaşıma girmeye başladılar. Böylece imamlarımızın hem öz güvenleri arttı hem de aidiyet duyguları pekişti. Bunun artması toplumsal barışa daha da katkı sağlayacak" dedi. 
"Projemizin önümüzdeki yıllarda bütün camilerimizde hayata geçmesini umuyoruz" ifadelerini kullanan Yılmaz, eğitimlerin sürdüğünü söyledi. İmamlara proje kapsamında ilk olarak vaazın nasıl hazırlanacağına yönelik eğitim verildiğini belirten Yılmaz, diksiyon ve iletişim derslerinin de eğitimlerin arasında yer aldığını kaydetti.

31 Mart 2014 Pazartesi

Twitter kapansın diye bir derdimiz yok

Eski Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Yıldırım, "Twitter kapansın diye bir derdimiz yok ama hiçbir kişinin, kurumun suç işleme özgürlüğü de olmamalı" dedi.
Eski Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı ve AK Parti İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı Binali Yıldırım, Ege Bölgesi Sanayi Odası'nda (EBSO) projelerini anlattı.
EBSO Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar'ın açılış konuşmasında "2023 hedefleri olan Türkiye'de sosyal haberleşmenin yasaklanmasını anlamanın mümkün olmadığını" ifade etmesi üzerine Twitter'a tedbir amaçlı erişim engeline değinen Yıldırım, 11 yıllık bakanlık görevi sırasında iletişimde Türkiye'yi Afrika seviyesinden alarak Avrupa'nın ilk 5 ülkesi arasına soktuklarını, Türkiye'nin bu alanda çok ciddi bir mesafe kat ettiğini belirtti.
Yıldırım, bilişim teknolojisinin üretim süresi ve verimliliğinde avantajlar sağladığını kaydederek, "Bu mecra güzel mecra olmakla beraber, olumsuzlukları da var. Her ilaç bazen devadır, yan etkileri göz ardı edilirse şifa olma yerine insanın sağlığından olmasına sebep olabilir" diye konuştu.
"Youtube da Atatürk'e hakaret videolarını çıkarmamıştı''
Bakanlığı döneminde Youtube'la ilgili benzer bir sorun yaşadıklarını aktaran Yıldırım, Atatürk'e hakaret eden videoların çıkarılması için harekete geçtiklerini ancak Youtube'un "oralı olmadığını" ifade etti. Yıldırım, Youtube'un bu konudaki 31 mahkeme kararını uygulamadığını söyleyerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Düşünebiliyor musunuz, bir hukuk devletinde aldığınız kararlar hiçbir şekilde işe yaramıyor. Kendinizi nasıl hissedersiniz vatandaş olarak. Hem de Atatürk hakkında. O günleri hatırlayın, 'Bunlar Türkiye'de para kazanıyor, vergi vermiyorlar, hem de bize hakaret ediyor' dedim, bazıları çıktılar 'sen vergi memuru musun?', 'Atatürk'e hakaret ediyorlar' dedim, 'sana ne dediler'. Akıl tutulması. Bu sorunu ne zaman çözdük biliyor musunuz? Bir Alman şirketi bana akıl verdi, 'bunlar Atatürk'e ait sesleri ve görüntüleri telif hakkı olmadan kullanıyorlar diye şikayet edin' diye. İki saatte kapatıldı ve biz ondan sonuç aldık ve ondan sonra Youtube Türkiye'ye temsilci tayin etti." 
"Mahkeme kararlarından biri bize ait"
Twitter'da sahte hesap üzerinden hakaret edildiğini, iftira atıldığını dile getiren Yıldırım, ''Twitter'da da böyle yüzlerce sahte hesaplar üzerinden hakaret içeren şikayetler var TİB'e. Yüzlerce değil ama birkaç tane de mahkeme kararı. Hakaret iftira her şey var. Bu kararlardan birisi de bize ait. 18 Mart'ta Twitter üzerinden bir linkten şahsıma, aile efradıma ağır suçlamalar vardı. Biz tefrika gibi devam ederken avukatıma dedim ki 'kardeşim buna bir müdahale et, biz bu iftiralar karşısında suskun mu kalacağız, hakkımızı aramayacak mıyız?' Gitti müracaat etti, bir mahkeme kararı çıktı. Mahkeme kararı da şu, şu Twitter linkinin kapatılması. ''
Binali Yıldırım mahkemeye verdikleri linkte sadece kendi ailesi hakkında iftiraların bulunmadığını, başka AK Partililerin de hakaretlere maruz kaldığını belirterek, ''Burası bir hukuk devleti, ben hakkımı aradım. Eğer suskun kalsaydım bunları kabul etmiş olacaktım'' dedi.
''Twitter kapansın diye bir derdimiz yok''
Karşı taraf bu suçu işleyenler gereğini yapmıyor. Yüzlerce mağdur insan var. Gerçek hayatta ne suçsa sanal alemde de aynısı suçtur. Sanal alemde suç işleme özgürlüğü diye bir şey yok. Amerikan Başkanına hakaret etseler sanal ortamda, adamı ortadan kaldırıyorlar. Eğer bu suçlamaları, hakaretleri yapan linki özel korumaya aldıysa Twitter, bu bambaşka bir şey. Yazılımla özel koruma yapmış. Bu sefer de erişime engelleme yolunu tercih etmişler. Bu benim istediğim şey, mahkemenin istediği şey de değil. Zorunlu olarak başvurdukları yöntem. Şimdi ne oldu, burnundan kıl aldırmayan Twitter alelacele avukat tayin etti, TİB'e gönderdi. Ümit ederim ki kısa sürede açılır. Bizim orası kapansın etsin diye bir derdimiz yok ama hiçbir kişinin, kurumun suç işleme özgürlüğü de olmamalı."
"Hakkımızı aradık diye bizi infaz etmeye çalışıyorlar"
Prim verilmesi halinde herkesin aynı şeyleri yaşayabileceğini, bunun için her zaman hukukun yanında olunması gerektiğini vurgulayan Yıldırım şunları kaydetti:
"Bizim ülkemizi dikkate almıyorsa, ülkemizi yok sayarsa, buna da bu ülkenin fertleri olarak sesimizi yükseltmemiz lazım. Suç işleyenlere kol kanat geriyorlar. Yapılan iş bu. Yoksa Twitter'da haberleşme özgürlüğüne kimsenin bir şey dediği yok. Eğer ülke bunların organizasyonlarına göre şekillenecekse bu ülkenin çekeceği çok şey var demektir. Youtube'da bunu sıcağı sıcağına yaşadım ama dize getirdim. Çok sopa yedim ama dize getirdim. Yargısız infaza tabi tutanların kabahati yok, hakkımızı aradık diye bizi infaz etmeye çalışıyorlar. Bırak istedikleri gibi suçlasınlar, hakaret etsinler, böyle bir şey mi bekliyorlar, bunu yapamayız. Böyle asılsız astarsız iftiralar olur mu, Türkiye'nin en önemli tersaneleri bakanınmış, bu kadar filosu varmış, gemisi varmış... 300 milyar yatırım yapmış adamım. Hepsinin hesabını kuruş kuruş verdim, vermeye de devam ederim. Biz aday olduk diye bizi böyle ayak oyunlarıyla yargısız infaza tabi tutanlar asla sonuç almayacaklar. Dünyada da veririm, ahirette de Yaradan'a veririm."a

29 Mart 2014 Cumartesi

İlk transfer bombasını Beşiktaş patlattı!

Alman basınından Bild’de çıkan habere göre, Werder Bremen ile sezon sonunda sözleşmesi bitecek olan 27 yaşındaki Alman futbolcu Aaron Hunt’ın kulübüyle yaptığı müzakerelerden sonuç çıkmadı. Takımın menajeri Thomas Eichin, Bild’e yaptığı açıklamada, Hunt’a yaptıkları teklifin oyuncu tarafından kabul görmediğini ve yolların sezon sonunda ayrılacağını söyledi. Hunt’ın menajeri Jürgen Milewski ise Werder Bremen’den gelen teklifi kabul etmediklerini belirtti. Beşiktaş’a geliyor! 27 yaşındaki orta sahayı uzun zamandır takip eden Beşiktaş ise bu gelişmeden sonra daha somut adımlar attı ve oyuncuya yıllık 2 milyon Euro teklif etti. Habere göre, üç yıllık anlaşma için el sıkışıldı. Werder, dört yıl için 2.6 milyon Euro sunmuştu. 2004’ten bu yana Werder Bremen forması giyen Aaron Hunt, 2014-15 sezonunda büyük ihtimal Beşiktaş forması giyecek.

Polis Şahbaz, Sarısülük Ailesinden Şikayetçi!

Ethem Sarısülük’ü vurarak ölümüne sebep olan polis Ahmet Şahbaz, ilk duruşmada çıkan arbede nedeniyle Sarısülük ailesinden şikayetçi oldu, aile üyeleri hakkında soruşturma başlatıldı. Ayça Söylemez'in Bianet'te yer lana haberine göre, Ankara’da Gezi direnişi sırasında Ethem Sarısülük’ü vurup öldüren çevik kuvvet polisi Ahmet Şahbaz, ilk duruşmadaki olaylarla ilgili ailesinden de şikayetçi oldu. Avukat Kazım Bayraktar aile üyeleri hakkında soruşturma açıldığını açıkladı. Soruşturma, katil zanlısı polis Şahbaz’ın duruşma sırasında darp edildiği iddiası ile avukatları tarafından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapılan şikayete dayanıyor. Avukat Bayraktar, “Duruşma sırasında tanıklara saldırarak yaralayan polisler hakkında hiçbir işlem yapılmazken, Sarısülük ailesi, sanığın perukla gizlendiğini ortaya çıkardığı ve tepki gösterdiği için soruşturuluyor” dedi.

28 Mart 2014 Cuma

"Burak'a pas atamıyorum"

Galatasaray’da bu sezonki performansı tartışmalara yol açan Selçuk İnan çok zor günler geçiriyor. Türk futboluna son 2 yılda damga vuran ancak TT Arena’da oynanan Kayseri ve Bursa maçlarında ıslıklanan yıldız futbolcu, kamuoyu ve taraftar baskısı yüzünden maçlarda artık yakın arkadaşı Burak Yılmaz’a pas atamaz hale geldiğini söyledi. Yakın çevresine dert yanan Selçuk’un, “Burak’la, Trabzonspor’dan beri uyumlu bir çizgimiz var. Birbirimizin dilinden iyi anlıyoruz. Ancak son dönemde öyle eleştiriler geliyor ki ona pas bile veremiyorum” ifadelerini kullandığı öğrenildi. Sneijder açıklaması Selçuk, Sneijder ve Drogba ile sorun yaşadıkları eleştirilerine de yanıt verdi. Bursaspor ile yapılan son kupa maçında gol sevinçlerinin polemiğe neden olmasını değerlendiren başarılı futbolcunun, “Aslında biraz dikkat edenler fark etmişler, Bursaspor maçının devre arasında soyunma odasından en son Sneijder ile ben çıktım. Çünkü birbirimize maçla ilgili yorumlar yapıyor, neleri daha iyi yapmamız gerektiğini konuşuyorduk” dediği bildirildi. Bu arada Bursaspor maçının devre arasında soyunma odasından en son çıkan Sneijder ve Selçuk’un bu sırada tribündeki Drogba ile göz göze geldikleri ve Fildişi Sahilli futbolcuya beresinden dolayı takıldıkları kaydedildi. Selçuk İnan, GSTV’ye önceki gün yaptığı açıklamada ise Teknik Direktör Mancini ile aralarında sorun olmadığını söylerken, geriye ya da yan pas yapmasıyla ilgili olarak ise “10 yıldır Süper Lig’de oynuyorum. Büyük takımlarda ve Milli Takım’da bu yüzden oynadım ve kaptan oldum. Futbolu yeterince bilmeyen insanlar bile eleştiri yapabiliyorlar. Ben 10 yıldır bu şekilde oynuyorum” yorumunu yapmıştı. SAKAT AMA OYNAYACAK Selçun İnan yarın akşam Torku Konyaspor deplasmanında fedakârlık yaparak sahaya çıkacak. Bursaspor maçında sağ kasığından sakatlanan ve iki gündür takımla antrenman yapamayan yıldız futbolcunun, Konya kafilesinde yer alacağı ve zorlu maçta takımdaki yerini alacağı öğrenildi. Teknik kadronun, Melo’nun sarı kart cezalısı olması yüzünden bu kararı aldığı ve Selçuk’un da sahaya çıkmak istediği kaydedildi.

Mısır'da Sisi görevinden istifa etti

Mısır'da askeri yönetimin başkanı Abdülfettah el-Sisi istifa ederek devlet başkanlığına adaylığını açıkladı. Sisi, geçen günlerde yaptığı açıklamada cumhurbaşkanlığına aday olmasını isteyen çoğunluğa sırtını dönemeyeceğini söylemişti. Mısır'da askeri yönetimin başkanı Abdülfettah el-Sisi istifa ederek devlet başkanlığına adaylığını açıkladı. Mısır Genelkurmay Başkanı ve Savunma Bakanı olan Sisi cumhurbaşkanlığı adaylığı için görevlerinden istifa ettiğini bildirdi. Sisi, geçen günlerde yaptığı açıklamada cumhurbaşkanlığına aday olmasını isteyen çoğunluğa sırtını dönemeyeceğini söylemişti. Abdülfettah el-Sisi, 3 Temmuz 2013 tarihinde Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'ye yönelik askeri darbeyi örgütleyen isimdi. Başbakan Hazım Biblavi, hükümetin istifasını geçici Cumhurbaşkanı Adli Mansur'a sunduğunu söyledi. Sisi cumhurbaşkanlığında favori Mısır'da darbe yönetiminin lideri Genelkurmay Başkanı Abdülfettah Sisi, bu ay başlarında cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olacağının sinyalini verdi. Sisi, halkın çoğunluğunun aday olması yönündeki çağrılarını gözardı edemeyeceğini söylemişti. Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi ocak ayı sonunda Sisi'nin adaylığına destek vermişti. 59 yaşındaki Sisi geçmişte Mısır'ın askeri istihbarat birimini yönetmiş, Ağustos 2012'de dönemin Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi tarafından Genelkurmay Başkanlığına atanmıştı. Sisi 3 Temmuz 2013'te, demokratik seçimle göreve gelen Mursi'nin devrilmesine öncülük etmişti. Gerek popülaritesi gerekse de karşısında güçlü bir adayın olmaması nedeniyle, Sisi seçimin favorisi. Sisi ve Müslüman Kardeşler Mısır'da darbe sonrası güvenlik güçleri ile Mursi'nin de geçmişte mensubu olduğu Müslüman Kardeşler hareketi üyeleri arasında çıkan çatışmalarda 1000'den fazla kişi hayatını kaybetti. Darbe yönetimi Müslüman Kardeşleri "terör örgütü" ilan etmişti. Mursi ve hareketin diğer önde gelen liderleri halen "cinayete teşvik" dahil çeşitli suçlamalarla yargılanıyor.

27 Mart 2014 Perşembe

CHP, MHP, HDP İstanbul Sözleşmesi'nde Birleşti

İstanbul Sözleşmesi'ni sadece İstanbul'a yeniden aday olan mevcut Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş imzalamadı. Farklı meslek gruplarından kişilerin hazırladığı demokratik, şeffaf ve katılımcı bir kent yönetimi taahüdü veren İstanbul Sözleşmesi, belediye başkan adaylarının imzasına sunuldu. İstanbul Belediye Başkan adaylarından Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Mustafa Sarıgül, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sırrı Süreyya Önder ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Rasim Acar imzaladı. Partilerde toplam imzacılara baktığımızda HDP'den 39 aday, CHP'den 5 aday, MHP'den ise 2 aday imzaladı. Adalet ve Kalkınma Partisi'nden (AKP) imzalayan aday yok. Sözleşmede "Bu sözleşmeyi imzalayanlar olarak İstanbul’un gelişimi, yönetimi ve geleceği ile ilgili kararlar konusunda söz ve sorumluluk sahibi olmak istiyoruz. Kentimize sahip çıkıyoruz ve İstanbul’u yönetmeye aday olanlardan da İstanbul’a sahip çıkmalarını talep ediyoruz. Aday hangi partiden olursa olsun, aşağıda açıkladığımız temel ilkelere uygun çalışmasını sağlamak için birbirimize söz veriyoruz" deniyor.

25 Mart'ın şifresi: AK Parti ve cemaat uzlaştı mı?

AK Parti ile cemaat arasında süren kavgayı yakından takip eden gazetecilerden olan Vatan yazarı Ruşen Çakır yeni bir hasar tespit raporu kaleme aldı. Hükümet ve cemaatin uzlaşma ihtimalini yorumlayan Çakır, sürecin kazanan ve kaybedenlerini de sıraladı. 25 Mart'ta sızdırılması beklenen ve "büyük turp" olarak tanımlanan kasetin yayınlanmaması üzerine akıllara gelen "ak parti ve cemaat uzlaştı mı?" sorusunu köşesinde yorumlayan Ruşen Çakır bir ateşkes ihtimaline dikkat çekti. İşte Çakır'ın ilgili yazısı: TARAFLAR ÖLDÜRÜCÜ DARBEYİ VURMAYA KORKUYOR! 20 Şubat'ta kaleme aldığım beşinci hasar tespit raporuna "Cemaat ve hükümet nihai kapışmayı erteliyor" başlığını uygun bulmuş ve şöyle yazmıştım: "Hem Cemaat, hem hükümet bir an önce savaşı sonlandırmak istiyor. Tarafların ayrı ayrı, savaşın akışını büyük ölçüde değiştirebilecek, hatta savaşı bitirebilecek malzeme ve imkanlara sahip olduklarını düşünmek için çok nedenimiz var. Fakat nihai kapışmaya kapı aralayacak bu türden büyük stratejik hamleler, her türlü geri dönüş imkanını ortadan kaldıracağı ve yanlış ayarlanması durumunda hedefi değil özneyi zor durumda bırakabileceği gibi nedenlerle sürekli erteleniyor." Geçen 5 hafta içinde her ne kadar karşılıklı hamlelere tanık olmakla birlikte iki tarafın da ellerindeki tüm kozları kullanmadıklarını, daha doğrusu kullanmaya cesaret edemediklerini gördük. Örneğin "heybedeki büyük turp"un açıklanacağı duyurulmuş olan ve büyük bir merakla beklenen 25 Mart gününde kayda değer pek bir şey yaşanmadı. (26 Mart günü sabaha karşı bilinmedik bir adresten dolaşıma sokulan, Deniz Baykal kasetini Başbakan Erdoğan'a irtibatlandıran kaydı herhalde bu bağlamdan ayrı değerlendirmek gerekir) 25 MART HAYAL KIRIKLIĞI CEMAATE SEMPATİYİ TERSİNE ÇEVİRDİ Hükümeti, daha doğrusu Başbakan Erdoğan'ı devirmek için ses (belki de görüntü) kayıtlarına fazlaca bel bağlamış olanlar 25 Mart'ta öyle büyük bir hayal kırıklığı yaşadılar ki hemen bu kayıtları dolaşıma sokan odağa yönelik sempatileri antipatiye dönüştü ve Cemaat'in son anda hükümetle uzlaşmış olabileceğine dair spekülasyonlar ortalığı kapladı. AKP İLE CEMAAT UZLAŞABİLİR Mİ? Acaba böyle bir ihtimal sahiden söz konusu olabilir mi? Her iki tarafın da çok kötü sıkışmış olduğunu, birbirlerine yönelik her hamlenin aynı zamanda kendilerine de zarar verdiğini, yani karşılıklı olarak birbirlerinin sonlarını hazırladıklarını göz önüne aldığımızda en akıl kârı olanın barış, o olmazsa ateşkes olduğu açık. Ama yaşanan onca şeyden sonra bunun çok ama çok zor olduğu da muhakkak. Yine de tarafların her türlü geri dönüş imkanını mutlak bir şekilde ortadan kaldıracak öldürücü saldırları sürekli erteliyor olmaları nedeniyle bu kapının, ardına kadar açık olmamakla birlikte aralık olduğunu düşünebiliriz. AKTÖRLER DEĞİŞMEDİKÇE YENİDEN İTTİFAK İMKANSIZ Şu noktanın altını özellikle çizmek istiyorum: Bu iki yapı arasında yeniden bir ittifakı, önde gelen aktörler aynı kaldığı sürece kesinlikle imkansız görüyorum. Bununla birlikte her iki tarafa belli bir süre rahatlama sağlayabilecek bir ateşkes sağlanması ve bunun bir süre sorunsuz yürümesi halinde ilişkileri yeni bir zeminde yeniden tanımlama söz konusu olabilir. KAYBEDEN VE KAZANANLAR LİSTESİ Son raporda 17 Aralık sürecinin esas kaybedeninin medya olduğunu söylemiştim. Bu o o kadar belirgin ki artık medyamız hakkında herhangi bir eleştiri getirmeye gerek bile yok, çünkü hiçbir anlamı kalmadı. EN BÜYÜK KAYBEDEN AKP OLDU Peki 3 ayı aşan zaman zarfında başka kimler kaybetti? Tabii ki öncelikle iktidar partisi. Berkin Elvan olayındaki tavrı ve twitter'ı yasaklamaya çalışması gibi acı örnekler, Başbakan Erdoğan'ın o çok iyi bildiğimiz "kriz çözücü" ve "gündem belirleyici" özelliğini kaybedip krizler ve gündem tarafından sürüklendiğini gösteriyor. CEMAAT İÇİN "SADECE KAZANMA" DEVRİ BİTTİ! İkinci olarak, her ne kadar hükümete çok ciddi darbe indirmiş olsa da Fethullah Gülen ve cemaati. Çünkü artık Said Nursi'nin "siyasetten Allah'a sığınırım" sözünün onlar için hiç de geçerli olmadığını herkes görmüş durumda; yani siyasetten sadece kazanma devri Cemaat için bitti, artık siyasetle ilgileri nedeniyle çok şey kaybediyorlar. AKP İLE SAVAŞINI CEMAATE HAVALE EDENLER DE KAYBETTİ Bu listeye muhakkak, AKP ve Erdoğan'la olan savaşlarını Cemaat'e havale etmiş kişi, grup, parti ve odakları eklemek lazım. Siyaset (muhalefet) yapmayı kim olduklarını bile tam bilmedikleri kişilerin dolaşıma soktuğu kayıtlara indirgeyen bu çevreler "kullanan" değil "kullanılan" olduklarını çok geçmeden anlayacaklardır. SÜRECİN KAZANANLARI: KÜRT HAREKETİ VE MHP Buna karşılık Cemaat-hükümet savaşına kayıtsız kalmayan, ama taraflardan herhangi birine tam olarak angaje olmayanların belli ölçülerde kazanma ihtimali söz konusu, ki bu noktada akla ilk olarak Kürt siyasi hareketi ve tabii ki MHP geliyor. Onların bu kaos ortamının yegane kazançlıları olduğunu anlamamız önümüzdeki yerel seçimlerle tam olarak mümkün olmayabilir. Fakat normal şartlarda AKP ile Gülen cemaati arasındaki savaşın 30 Mart sonrasında da süreceği düşünülürse, bu iki hareketin önlerinin iyice açılacağını ve genel seçimlere çok güçlü bir şekilde gireceklerini ileri sürebiliriz.

Cemaat Operasyonu Başladı, Kaynak Holding'e Baskın

MASAK'ın holding çalışanı bir yöneticinin ihbarı Kaynak Holding'e baskın yaptığı belirtildi Fethullah Gülen cemaatine yakınlığı ile bilinen, bünyesinde NT mağazaları, Sürat Kargo, Sürat Bilişim gibi şirketleri barındıran Kaynak Holding'e, kara para ve vergi kaçakçılığı gerekçesiyle MASAK( Mali Suçları Araştırma Kurulu) ve İstanbul Mali Şube ekipleri tarafından baskın yapıldı. Kaynak Holding Yönetim Kurulu Başkanı Naci Tosun , 12 Eylül 1980 darbesinden sonra, arandığı ve gözaltına alındığı süreçte Fethullah Gülen ’in yanındaki isimlerden biri olarak da biliniyor. Hürriyet gazetesinden Toygun Atilla ’nın haberine göre MASAK, holding bünyesinde çalışan, finans trafiğinde etkili bir pozisyonda bulunan yönetici konumundaki bir kişinin ihbarı üzerine Kaynak Holding'i mercek altına aldı. Yapılan ilk incelemeler sonunda kara para trafiğinin ve vergi kaçakçılığının izine rastlanması üzerine Kaynak Holding'in İstanbul Bulgurlu ve Mahmutbey'deki merkez binalarına MASAK ve Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından baskın düzenlendi. MASAK elemanları holdingin mali, finans hareketlerine ilişkin belgelere ve bilgisayardaki kayıtlarına el koydu. İncelemede, özellikle holding bünyesindeki Sürat Kargo ve bilişim şirketleri üzerinde yoğunlaşarak gerçekleştirildiği belirtiliyor. Özellikle eğitim, yayıncılık, kargo ve bilişim sektöründeki şirketleri ile tanınan Kaynak Holding'in 7 bine yakın çalışanı ve yıllık 1,5 milyar liralık ciroya sahip. Holding 16 farklı sektörde bünyesinde 23 ayrı şirket barındırıyor. 1979 yılında İzmir'de kurulan Holding ticari hayata yayıncılıkla başladı ve Sızıntı Dergisi’ni yayınladı. İlerleyen yıllarda giderek büyüyen Holding, eğitimden, yayıncılığa, kargoculuktan, bilişime kadar onlarca sektöre girdi